Bütün dinlerde uhrevi olan ve olmayanların hepsinde sevgi, merhamet, şefkat, adalet duygularının hepsi için insan kavramının kullanıldığını düşünmekteyim. İnsan varlıklar içinde en mükemmel bir varlık olarak karşımıza çıkmakta. İnsan öyle bir varlık ki kendisine bahşedilmeyen bir özelliğin başka bir yaratıkta olduğunu anladığın da o özelliği elde edebilmek için gecesini gündüzüne katarak özenç duyduğu özelliği kazanmaya, bir şekilde hayatına sokmaya çalışır. Bu özenç karşımıza genellikle yeni buluşlar olarak çıkmakta. Doğanın yaşam ve fiziksel koşulları insanın önünde yeni fikirlerin oluşumu için hep kılavuz olmuştur.

Kuş gibi uçmaya özenç duyan insan, kendinde olmayan uçma özelliğini elde etmek için uçak yapmayı, balık gibi yüzmeye özenç duyduğu için gemileri yapmayı; örümcek gibi tırmanmayı başarmak için dağcılığı; köstebekler gibi yer altından gitmeye özenç duyduğu için metro sistemini; suyun hayatında oluşturduğu ihtiyacı sınırsız karşılamak için yaşam akışının tam merkezine ya da yaşam merkezinin her noktasına suyu taşımak için çeşmeyi evinin içine kadar getirmeyi başarabilmiştir. İnsan yaşam alanın içine o kadar değişik buluşlar sokmuş ki anlatmak ya da yazmak ile bitecek gibi değil. İnsan yoksun olduğu her şeyin muadilini yapmayı başarabilmiş ama bir şeyin muadilinin yapılamadığını düşünmekteyim. Sevgi!!!!

Sevgi, merhamet, şefkat, adalet yücelerin yücesi duygular, bu duygular insanın ana nüvesini oluşturmakta. Bu duyguların içinde hele birisi var ki paylaştıkça çoğalan, elle tutulmayan ama hissedilen, hissedildiği zaman da dünya malı ya da dünyada ki bütün varlıkların hepsi bir araya gelse bile değerinin ölçülemediği bir duygu. Sevgi sadece insan denen varlıkta yok, insanoğluna nazire edilerek insan gibi diye tanımlanan bütün canlılarda var. Bazı insanlar da var ki tür itibariyle insan ama insanı oluşturan sevgi, merhamet, şefkat, adalet duygularından yoksun alçaklığın bile bir değer bulduğu yerde kendisine bir değer bulamayan çukur yaratıklar da dünyada eksik değil.

Sabah erkenden evimden işime gittiğim yol üzerinde bir köpeği gördüm, yerde yatmış can çekişen köpeği. Can çekişen köpeğin başında kuyruğunu o yana bu yana sallayan bir köpek daha vardı. Bu köpek yanına yaklaşan araç sürücülerine, havlamıyordu ama üzüntüsünü ifade eden havlamaya benzeyen mırıldamalarla yerde can çekişen arkadaşına ya da kardeşine ya da akrabası olmasa bile kendi türüne bir daha araç çarpmasın diye adeta yol göstericilik yapıyordu. Bu yol göstericilik yapması yetmezmiş gibi yerde yatan türünü korumak için etrafında dönüp duruyordu.

Eric From'un Sevme Sanatı kitabının bir bölümünde şöyle yazıyordu 'İnsanlara köpeklere davrandığınız gibi davranın.' Bu başlığı okuduğumda ilk önce yazara içimden çok kızmıştım ancak içeriğini okuyunca ne demek istediğini anlamış ve yazara hak vermiştim. Eric From, kitabının ilgili bölümünde ekip çalışmasının önemine değinmiş, ekibin kurumun ya da patronun çizgisinde hareket etmesi için onlara üst yöneticilerin iyi davranmaları gerektiğini ifade etmişti. İyi davranışın somut örneği olarak sahibinin köpeğine gösterdiği davranışı; köpeğin de sahibinin kendisine gösterdiği davranışın karşılığı olarak sadık bir hizmetçi olmasını örnek göstermişti.

Can çekişen arkadaşının başından ayrılmayan köpeğin tür olarak insandan daha çok şey öğrenmesi gerekirken o köpek insanlara adeta ders veriyordu. Sevginin, dostluğun, arkadaşlığın sokaklarda bulunacak kadar değersiz bir değer olmadığını, değerlerin sözde değil özde olması gerektiğini, köpek insan özellikli davranışını sergileyerek göstermişti. Bu görüntüyü gördüğümde boğazım düğümlendi, gözlerimden duygusal hislerimin belirtisi olarak yaşlar akmaya başladı. Bir sokak köpeğinden insanlığın ne kadar da çok öğreneceği şey varmış. İnsanlar türü itibariyle ne yazık ki göstermesi gereken şefkatini, sevgisini, merhametini kendi türüne gösteremiyor. İnsani duygularını kendi türü için gösteren insan güruhunun çoğalmasıyla hiddetin, şiddetin azalmasını sevginin dünyayı sarıp sarmalaması dileğimle.