Hayatımızda deprem ile yaşama düşüncesinin hakim oluşu, 17 ağustos ile zihinlerimize yerleşti. 17 ağustos depreminden önce deprem zihinlerimizi pek de meşgul etmezdi. 17 ağustos depremi ile birlikte hem depreme bakış açısı hem de deprem ile birlikte yaşayabile anlayışı değişti. Biz şunu hep birlikte öğrendik, acı ama ne yazık ki gerçek 'Deprem öldürmez, çürük bina öldürür.'

Bu zihniyet değişimi ile birlikte binaların zemin çalışması ve temelde demir döşeme tekniği ile birlikte temele beton atma tekniği de değişmiş oldu. İnşaat sektörünün temel atma tekniğinde radyan temel diye bir uygulama yoktu.

Radyan temel ile binaların daha sağlam olacağı fikri zihinlere iyice yerleşti. Radyan temel ile birlikte zemin gerilim kat sayısı veya zemin yoğunlaşmasıkavramları,günlük kullandığımız dilimizin içine girdi, bu kavramlar literatürde vardı ama günlük olarak konuşmalarımızda pek kullanılmazdı.

Bu kavramların yanında yeni bina, eski bina, deprem öncesi bina, deprem sonrası bina, çok katlı bina, az katlı bina, dikey mimari, yatay mimari kavramlarını da kullanır olduk.

Ölüm vardır ve her canlı onu tadacaktır, bu kaçınılmaz bir gerçek. Toplumuz kaderci bir anlayışa sahip, bu inanç gereği ancak şu hep akıllardan gidiyor, evet kaderimizde görmemiz gereken ne var ise onları göreceğiz, ondan kaçış yok. Kaçışını olmayışı demek, mental olarak birey kendisine salaş bir hayat tercih edemez.

Öyle bir hayatın seçilmesi emredilmiş olsaydı, sevap, günah, iyilik, kötülük olmazdı. Yaratan salaş bir yaşamı insanlığa emretmemiş, insan olmasını emretmiş onun için insan gibi yaşamak, insan gibi sevmek, insan gibi üretmek, kavramları kullanılır olmuş.

Son yıllarda insanlarımızın pragmatikyaşamı hayatlarının merkezine almaları, ona göre davranış sergilemeleri adeta moda haline geldi. Yani bana faydası olan şey faydalı, faydası olmayan şey faydasız.

Bu anlayışın ürünü olarak gençlik, eğilen, bükülen, sözünde durmayan, özü sözü bir olmayan insan profili olarak karşımıza çıkmaya başladı. Bu tür davranışlar bizim ne kültürümüze ne de inanç değerlerimize uygun davranış biçimi değil.

Hedonist duygular davranışların önüne geçti, davranış biçimlerinin, duyguların terbiye ediliş halinin dışa vurumu olduğu unutuldu. Bir gayesi olmayan, insani olmayan davranışlar hayatın merkezine oturmaya başladı. Her türlü kazanç, kaynağı ne olursa olsun makul ve makbul görülmeye başlandı.

Mutlu hayat yaşamak ile yaşanan hayattan zevk alma birbirine karıştırıldı. Her mutluluk size zevk verebilir ama her zevk veren yaşam sizi, ailenizi, çevrenizi ve toplumu mutlu etmeyebilir. Mutluluk beynelmilel bir yaşam tarzını ifade ederken, hayattan zevk almak, zevkli yaşamak, bunu bir tarz haline getirmek bireysel yaşamı ifade etmektedir.

Para kazanma zevki, insanların mutluluklarını karartacak zihniyetten uzak insani değerleri ön plana alan, beynelmilel olabilirse o zaman insanlık, insani değerlerine kavuşmuş olabilecektir.