İnegöl coğrafyasında farklı etnik kuruplara mensup Müslüman bir halk yaşamaktadır. İki yerleşim alanında Alevi meşrepli Müslüman kardeşimizin bulunmasına karşın geniş halk kitlesi, Sünni meşrepli Müslümanlardan oluşmuştur. Folklorik ve etnoğrafik değerler açısından İnegöl coğrafyası, çok zengindir. İmparatorluk bayıyyesi bir nüfusa sahip olunduğu için "manav" adı verilen yerli nüfusun yanı sıra Kafkas, Balkan ve Kırım göçmenlerinden oluşan büyük halk kitlesi, " muhacir" kimliği altında İnegöl'de yaşamaktadır.

Kasaba içindeki ilk yerleşim alanları, göz önüne alındığında, Roman asıllı vatandaşlarımızın da İnegöl'ün en eski yerlileri arsında sayılması gerektiği anlaşılmaktadır. Zira İnegöl coğrafyasında halk tarafından günlük gereksinim olarak sıkça kullandıkları, balta, kazma, kürek, maşa, pulluk, saban demiri ve benzeri araç ve gereçler, uzun yıllar, İnegöl' de Roman asıllı vatandaşlar tarafından yapılmıştır.Aynı şekilde çiftçiler tarafından kullanılan elek, kalbur, gözer, yaba, diğren ve düven gibi ahşap araç ve gereçler de yine bu roman asıllı vatandaş- lar tarafından üretilmiştir.

""Çengi" adı verilen düğün ve bayramlarda davul, zurna, darbıka ve tönbelek gibi müzik aletleri çalınarak sergilenen folklorik kültürün de temsilcileri, İnegöl' de , çoğunlukla yine Roman asıllı vatandaşlar olmuştur.

Evlenecek kız ve erkeklerin, yapılacak düğün günü öncesinde genç arkadaşları ile birlikte "hamam günü" tertip etmeleri nedeniyle, Tarihi Yıldırım Beyazıt ve Sinanbey hamamlarının, düğün mevsimlerinde "şengül-hamamı" na dönüştüğü görülmüştür.

Diğer yandan dini nitelikleri içinde barındıran sünnet merasimleri, bayram ve kandil kutlamaları için yapılan hazırlıklar arasında yiyecekler, giyecekler, ziyaretler,yer alır. Yapılacak kır gezileri, piknikler, oyun ve eğlenceler .... . Evet bütün bunlar, İnegöl' de yaşama geçirilmiş folklorik ve de etnoğrafik objelerdir.

İnegöl Kent Müzesi'ne gelince; öncelikle İnegöl'e böyle bir müze kurulmasını, hatırlayanlara, hatırlatanlara, kurulması için fikri ve bedeni emek sarfedenlere candan teşekkür ediyorum; İnegöl Belediye Başkanı Sayın Ali Nur Aktaş Bey'in ve dönemin meclis üyesi Kent müzesi koordinatörü Nedim Bayram şahsında hepsini sayğı ile selamlıyor; Merhum Serdar Rubaci gibi vefat edenlere rahmet dilerken hayatta olanlarada sağlık ve esenlikler diliyorum.

Ancak ilgililere ve de yetkililere; "İnegöl Kent Müzesi " ile bağlantılı olarak önceki bölümlerde söylediğim gibi-halen- İnegöl coğrafyasında günümüze intikal etmiş en eski mamari yapı niteliği taşıyan Yıldırım Beyazıt, İshak Paşa ve Sinan Bey hamamlarının kamulaştırılarak bunların, İnegöl Kent Müzesin'e ait obje ve materyal arşivi olarak dizayn edilmesini hatırlatyor ve gerçeklemesini umutla bekliyorum.

Bu arada; Fatih Sultan Mehmed Han'a İnegöl coğrafyasında yer verilecek ise onun yeri Kazancı Köyü ile, Kulfal ve Şevketiye köylerinin yer aldığı arazi üzerinde yer alan hakim tepelerden biri olmalıdır. Çünkü Fatih Sultan Mehmed Han'ın, hükümdar olduktan sonra 1451 Yılında gerçekleştirdiği ilk Karamanoğlu seferi dönüşünde sözü edilen bu köy arazilerinde konaklamış ve ikinci defa ulufe almak için kendisine karşı kazanları kaldırmak suretiyle düzenlenen yeniçeri isyanını bu yörede bastırmıştır.

Şevketiye Köyü" nün adı, Fatihle ilgili olarak bu tarihi olayı hatırlatırken isyanın bastırılmasında son derece önemli rolü görülen Sırp kökenli Sadrazam Sarı İshak Paşa'yı da "Kulfal Köy" adı hatırlatmaktadır. Çünkü "Kulfal " sözcüğü, iş bitiren ve çok çalışan bir adam anlamına gelmektedir.

İnegöl Kent Müzesi'ne her giren üzerinde "selam dur ! " algısı uyandıran Alman yapısı büyük top, son derece dikkat çekicidir. Kurtuluş Savaşı'nın ilk günlerinde İnegöl'ü işğal etmek üzere; Gazhane yöresine gelen ilk Yunan askeri birliğine karşı 90 kişilik milis gücüyle karşı duran ve yapılan ilk çatışmada 50 arkadaşıyla birlikte şehid düşen Harputlu yüzbaşı Avni Beyi ve onun, arkadaşları ile birlikte şehid düştüğü yeri hatırlamak gerektiği kanaatindeyim.