Kültürel değerlerin temelinde, hiç şüphesiz, dini inaçlar başta gelmiştir. Dini inaçlar, hem kişisel bazda hem aile bazında ve hem de toplum bazında yaşam biçimini, derinden etkilemişlerdir. Çinden Avrupaya uzanan tarihi ipek yolu üzerinde kurulan Buhara şehrinde bir üçgenin köşe noktalarını oluştururcasına mescid, kilise ve ateşgede'nin, objektifte aynı kare içine girmiş olması, son derece anlamlıdır ve de düşündürücüdür.

Hele bunların ekonominin can damarını oluşturan ticaet ve kervan yolunun üzerinde yer alması, insan hayatı üzerinde dini inançların ve de ticari faaliyetin, yek diğerini tamamlarcasına, derin bir etkinliğe sahip olduğunu açık seçik göstermiş bulunmaktadır.

Tarihsel süreç içinde oluşan ve insan hayatını biçimlendiren bu anlayış içinde 1071 Malazgirt Zaferi'nden sonra-vatanlaştırmak üzereAnadolu coğrafyasına intikal eden atalarımız, Aşıkpaşazadenin ifadseiyle: a) Gaziyanı Rum; b) Ebdalanı Rum; c) Ahiyanı Rum; d) Baciyanı Rum kimliğine bürünerek Anadolu coğrafyasını, önce vatanlaştırmışlar ve ardından da İslamlaştırmışlardır.

Bu inancın hayata yansıma biçimi de; Cami, mescid, mektep,medrese, kütüphane, darülkurra, darülhuffaz, muvakkıt-hane, rasathane, sebil, çeşme, kuyu, sarnıç, han, hamam, kervansaray, imaret,darüşşifa, zaviye, tekke, köprü, liman ve yol gibi insanın, hem maddi ve hem de manevi yapısını derinden etkileyen ve de güçlendiren hayri tesislerin ortaya konması şeklinde olmuştur.

Osmanlı'nın aşiretten devlete geçişinin ilk adımı olarak değerlendirilen Bilecik, Yarhisar ve İnegöl'ün fetih edilmesi sonrasında Bilecik' te Osman Gazi'nin Şeyh Edebali adına yaptırmış olduğu zaviye ve tekke ile Osmanlı'da dini nitelikli tesis kurma faaliyeti, başlamıştır.

Bunu, Orhan Gazi'nin, Bilecik'te inşa ettirmiş olduğu Cuma camii ve imareti takip etmiştir. Orhan Gazi'nin, Bursa' da sosyal tesisli olarak inşa ettirmiş olduğu görkemli mabed ile Osmanlı mimarisinde yeni ufuklara doğru ciddi bir açılım gerçekleştirilmiştir. Bundan böyle; ister köy, ister oba ve isterse şehir olsun her yerleşim alanına dini nitelikli bir zaviyeli mescid yapma geleneği başlamıştır. Bunu, Osman Gazi'nin inşa ettirmiş olduğu Şeyh Edebali tekke ve zaviyesinde ve de Orhan Gazi'nin inşa ettirmiş olduğu Bilecik'te Cuma Camii' nde açık seçik görmekteyiz.

Mimari yapı şekli ve kullanılan yapı malzemesinin cinsi ne olursa olsun İslam adına tesis olunan bütün mabedler, öncelikle, İslamın öğretildiği ve de bu öğretilerin hayat biçimine dönüştürüldüğü kutsal mahallerdir ki her nerede olursa olsun her mescid, kıble ciheti itibariyle Mekke' de Mescid-i Haram'da bulunan Ka'be ile bağlantılıdır.Bir anlamda, İslam adına inşa edilmiş olan her mescid, Mescid-i Haram'ın bir şubesidir. Bu nedenle -zaruret olmadıkça- Mescid-i Harama' a abdestsiz girilmediği gibi cami ve mescidlere de abdestsiz girilmez.

Bu sebepten 1299 Yılında İnegöl, Turgut Alp eliyle feth edilir edilmez, günümüzde Sinanbey Mahalle camii'nin karşısında yer alan ada üzerine bir zaviyeli mescid inşa edilmiş ve görevlisine de Orhan Gazi (1326-1361) tarafından "irmiyaz= atış alanı" mevkiinde yer alan "ildenizoğlu çiftli- ği", hizmet dirliği olarak tahsis olunmuştur.

Bundan böyle; İnegöl coğrafyasında kurulan her yerleşim alanına zaviyeli mescid veya Cuma mescidi niteliği taşıyan bir mabed inşa edilmiştir. Şüphesiz inşa edilen her mabedin yakınına da bir hamam yapılmıştır. Çünkü yerleşik düzene geçen Türkmen geleneğinde: " Hamamsız Köy, İmansız Köy" olarak algılanmıştır.Bu sözü, 1990 yılında yaptığım inceleme gizlilerim sırasında yaşı, 90'ı aşmış İnegöl-Çavuşköylü bir ihtiyardan duymuştum. Gezilerim sırasında dikkatimi çeken bir diğer hus ta; kendilerini "Manav" diye niteleyen her yerli köyde cami veya mescidin yakınında bir hamamın veya bir hamam kalıntısına rastlamış olmamdır Ayrıca; her yerli köyde "Dede" veya "Yatır" diye nitelenen bir mezar veya türbenin bulunmuş olması da son derece dikkatimi çekmiştir.

RECEP AKAKUŞ HOCANIN ESERİNDEN

DÜZENLEYİP YAYINA HAZIRLAYAN

AYHAN BAYRAKTAR