Algının ezeli kralı sayılan şeytan konusunda Rabbimizin bir uyarısı daha var. "Şeytan, sizi Allah'ın rahmetiyle merhametiyle kandırmasın." Tüm günahlarımızı rağmen güvendiğimiz, inandığımız, Rabbimizin merhameti, elbette ki insanların günahlarından çoktur.

Bu yöntemle kulları kandırdığı gibi küçük de olsa yaptıklarımızı güzel gösterip günah işlememize ister, sonra farklı gerekçelerle devam etmemiz için iknaya çalışır ortağı nefsimizle birlikte. Ancak Cenab-ı Allah ise, günah işlediğimiz zaman tövbe etmemizi ister. İşte yol ayrımı buradadır.

Markaların, imajların etkisi altında kalan insan zihni, vahyin iklimine geçmekte zorluk çekebilir. Gördüğümüz ve duyduğumuz kadarıyla ilahi vahyin gölgesi sanki toplumlar üzerine yansımamakta. Yani fark ettiyseniz, "iman" bir tarafta "algı" ise karşı tarafa konuldu. Doğruluk da yalan, gece ile gündüz gibi tamamen zıt taşır.

Bir insanı ikna etmek için illaki "-mış gibi" yapmaya, manipüle etmeye, kandırmak için bazı şeyleri uydurmaya gerek yok. Yaptığınız veya yapacağınız doğru ise işin hakikatini anlattığınız da zaten fıtrat/yaratılış buna anlamaya müsaittir. İman, Kur'an ve tabiat hakikatleri Allah'ın kudretine işarettir ve dolayısıyla bir tezat da yoktur.

İnsanın zaafları ya da beklentileri olmasa, bu kadar büyük yanılgıları yapmaz. "Özgürlük" kavramı altında insanın nefsine kul köle olmasını sağladılar. Allah'a ulaştıracak insanın, kendisini aşıp rahmani bir atmosfere girmesini sağlayan ibadetler, zor ve zahmetli gelmeye başladı. "İstediğin gibi yaşa" vurgusu çok yapılır oldu.

"Her şeyim ben bilirim" deyip özgüven patlaması yaşayan egoist bencil nesiller türedi. Bu anlayış insanlığa fayda getirmeyecektir. Ki bu tutum, doğru yolda oturup da insanları sırat-ı müstakimden çeviren şeytani bir anlayıştı.

Allah'ın karşısında kul olduğunu, bütün verilmişlerin hem "nimet" hem de "emanet" olduğunu bilen iman sahibi, onca algıyı bertaraf edecek bir bilince de sahip olması gerekir.

Bu sebeple Kur'an'ın buyurduğu gibi "size bir fasık haber getirdiği zaman onu araştırın" uyarısına dikkat etmek gerekir.

"Ya Rabbi eşyanın hakikatini bana öğret" talebi ile "beni bir an olsun nefsimin eline bırakma" duasının en büyük kalkan olduğunu insan çok sonraları anlayacak belki de. Bu dualar, algı operasyonları çekenlere karşı . Müslümanı koruyacaktır.

Reklamların, propagandanın, dizilerin, 25. karelerin kurbanı olmuş zihinlerin çıkış noktası, hakiki imana ve iman hakikatlerine samimice gönül vermekle elde edecektir.

İşte bunları yazacaktım, çok basit bir şekilde anlatacaktım ama üç gündür beynimde bu kavramlar dolanıp duruyordu. Eksiği çoktur ama derdimin kapısını aralamıştır. İman ve algı konusunda okuyucularım da kendi zihni yolculuklarını yapmaları temennisiyle.