İlkokulu bitirdikten sonra ortaokulu ve liseyi okumak için bin bir çeşit meşakkatlere göğüs gererek anne ve babasının itiraz etmelerine rağmen köyden ayrılarak ortaokulun ve lisenin olduğu ilçeye taşınmıştı Göktuğ. Babası itiraz ediyordu 'Oğlum şehirde ev kiralamak, eşya almak, yeniden bir ev düzmek kolay mı zannediyorsun? Gel bu okuma sevdasından vazgeç, hem senin yaşın daha küçük, yemeğini kim yapacak? Evinin temizliğini kim yapacak? Kiminle kalacaksın?'
Göktuğ'un babasının bu tür söylemlerine karşılık gelecek her türlü cevabı hazırdı ve bunları babasını üzmeden çekinmeden yüzüne karşı söyleyebiliyordu. İnsanların kalbini kırmadan duygu ve düşüncelerin nasıl aktarılmasıyla ilgili ilkokul öğretmeni Rasim sınıfta uygulamalı olarak öğretmiş ayrıca ilkokuldan sonra ne olursa olsun ortaokulun ve lisenin de okunması gerektiği telkinlerini yapmıştı. Göktuğ, Rasim öğretmenin telkinlerinden etkilenmiş ve daha üst düzeyde eğitim almayı beynine çivi gibi çakmıştı, karanlıkları aydınlatma ancak ve ancak eğitim ile olabilecekti hatta ortaokul ve lise eğitimi de Göktuğ için yeterli olmayacaktı, o daha üst kademelerde eğitim almak istiyordu.
Lise eğitimi boyunca bir meslek öğrenebilmişseniz ne ala ne güzel ama bir meslek edinememişseniz vay sizin halinize. Göktuğ'un eğitim aldığı dönemlerde, meslek liseleri puanla öğrenci alıyordu. Yerleşim yerinin en parlak öğrencileri meslek liselerine kayıt yaptırırlardı çünkü bir meslek sahibi olmak kolunda altın bilezik taşımak gibiydi. Meslek lisesinden mezun olanların iş bulma sorunları olmazdı, hayatlarını idame ettirecek kadar maaş alırlardı, bu durum üniversite eğitiminin elzem olmasını ortadan kaldırırdı. Göktuğ mesleki eğitimden çok akademik eğitime devam etmek istiyordu, lise eğitimini tamamladıktan sonra üniversite eğitimini almak takıntılı bir durum oluşturmuştu, ne olursa olsun üniversite de okumalıyım diye düşünüyordu.
Göktuğ'un zamanında da üniversite sınavları iki aşamada yapılmaktaydı. Birinci aşamadan çok yüksek bir puan almış olmasına rağmen, ikinci aşamadan bir lisans bölümüne yerleşebilecek puan alamamıştı. Bu durum Göktuğ'un eğitim yaşantısını sorgulamasını sağlamıştı. Niçin birinci aşamadan yüksek puan aldığı halde ikinci aşamadan düşük bir puan almıştı. Yaptığı analizde kendi sorunun cevabını da kendisi bulmuştu. Birinci aşama sınavı genel yetenek, ikinci aşama sınavı ise akademik yeteneği ölçmeye dayalıydı. Göktuğ, öğretmen yokluğundan derslerinin çoğunun boş geçmesinin bedelini düşük puan alarak ödemişti. İstediği bölüm olmazsa da olumsuz sonuçlara rağmen bir bölüme kayıt yaptırmak, üniversite eğitimini almak için istiyordu.
Merkezi yerleştirme sistemiyle kayıt hakkı elde edemeyen Göktuğ, sordu soruşturdu, araştırdı, ön kayıt yaptırabileceği bölümlerin olduğunu, bunların da gazetelerde yayınlandığını öğrendi. Ne yazık ki günlük çıkan gazeteler Göktuğ'un olduğu yerleşim yerine ancak iki gün sonra ulaşabiliyordu. O dönem internet, televizyon gibi kitle iletişim araçları yoktu, haberler ve diğer gelişmeler gazeteler ya da radyo aracılığı ile yapılmaktaydı. Göktuğ iki gün önce çıkan gazeteleri elde etmek için sabırsızlıkla beklediği gün geldi çattı. Sabah erkenden gazeteciye vardığında saat 08:00 olmak üzereydi. Gazetelerin dizili olduğu raflara doğru hızlı adımlarla hücum etti, rast gele bir gazeteyi aldı içini karıştırmaya başladı ama ön kayıt yaptırabileceği bölümlerin olmadığını gördü.
Gazeteciye sordu, açık bölümlerin yayınlandığı gazeteleri. O da gazetelerin hepsinin satıldığını söyledi. Daha erken kalkıp gazeteyi almadığına hayıflanarak, hüzünlü ve kırgın duygularla gazeteciden çıktı, kimseyle görüşmek istemiyordu. Selamlaşmadan, başını önüne eğerek evine yöneldi. Göktuğ'un sessiz sedasız, boynu bükük gidişini gören Ali İhsan, laf attı. 'Göktuğ hayrola Karadeniz'de gemilerin mi battı? Selamsız bandosu gibi başını önüne eğmiş gidiyorsun? Hele bir gel otur şöyle' Göktuğ isteksizce Ali İhsan'ın önerisine boyun eğdi, çekti bir sandalye oturdu yanına. Ali İhsan'ın oturduğu masasının üzerinde, Göktuğ'un almak isteyip te bulamadığı gazete duruyordu, bu bir mucizeydi, izin almadan çekip aldı gazeteyi eline. Sayfalara bir çırpıda göz attı, ön kayıt ile öğrenci alan bölümleri yazdı yanında getirdiği kağıda. Umutsuzluğunun yerini umut, mutsuzluğunun yerini mutluluk almıştı, içi içine sığmaz olmuştu. Ali İhsan'dan izin aldı, ayakları yerden kesilircesine sevinçle evine döndü. Yaptığı istişareler sonucunda içinde bir ukde gibi duran üniversite eğitimi için adımını atmaya karar verdi. (Devam edecek)