Göktuğ, çocukluğunun ve gençliğinin geçmiş olduğu topraklarına gözü yaşlı elveda etmişti. Gözlerinden akan yaşlar yüreğinin derinliklerinde sızılar oluşturuyordu ama eğitim onun için ekmek, su, hava gibiydi. Bir üniversitede okuyamayacak olması onun için yaşamın anlamsızlığını ifade ediyordu.

Köyünden ayrılırken bütün geçmişinin üzerini bir daha açılmamak üzere adeta bir kül tabakasıyla kapatmıştı, onu ne temizleyecekti, ne de hatırlamak üzere açıp bakacaktı. 24 saatlik yolculuktan sonra geldi Ankara garına, ilk kez uzun bir yolculuk yapmıştı. Otobüsten indi, bavullarını almak için hücum edercesine hızlıca bagaj bölgesine vardı.

Hava çok soğuktu, sonbaharın ayazı burun direklerini sızlatacak kadar keskin, yerler kırağıdan buz tutmuştu. Ayağı sendeledi düşmek üzereyken muavin kolundan tuttu, düşmesini engelledi. Muavin kendince nasihat etmeden de geri durmadı 'Ne o Ankara'ya geldim diye buzlu yollardan kurtulacağını mı zannettin? Burasının da bizim memleketten farkı yoktur, kışı soğuktur ve serttir, kendine dikkat et.'

Muavinin şakayla karışık nasihatine Göktuğ teşekkür ederek karşılık verdi. Bir taraftan bavul teslim makbuzunu muavine uzattı diğer taraftan da keskin ayazdan üşüyen ellerini nefesiyle ısıtmaya çalışıyordu. Bavulunu aldıktan sonra Cebeci'ye nasıl gideceğini sordu.

Muavinden okulunun bulunduğu yere nasıl gideceğini öğrendikten sonra garın dışına çıkarak okula gidecek otobüsleri beklemeye başladı. O gün hiç görmediği araba çeşitlerini görmüş arabaların çeşitliliğini tahlil etme imkanı bulmuştu. İnsanlar bir karınca kolonisi gibi bir sağa bir sola, aşağıya, yukarıya gidip geliyordu. Duran bekleyen sanki kimse yoktu.

İnsanların bir devinim içinde olmasına rağmen kendisinin durağan bir şekilde otobüsün gelmesini beklemesi tuhafına gitmişti. Nihayet Cebeci'ye gidecek otobüs gelmişti. Otobüse bindi, kapının yanında ki ilk koltuğunda yüksekçe düzenek kurarak oturan ücretleri tahsil eden adama ücretini uzattı bir yandan da Cebeci de ineceğini kendisine yardımcı olunmasını söyledi. Bulduğu ilk boş koltuğa oturdu.

Otobüs hedefine doğru ilerlerken başka duraklardan da yolcu almak için duruyordu. Otobüs tıka basa dolmasına rağmen ücretleri tahsil eden görevli 'Beyler ilerle, dışarda bekleyen yolcu kalmasın.' Diye yolcuları saman istifi gibi otobüsün içine tıkmaya gayret ediyordu. Göktuğ tedirgindi bir o kadar da öğrenme heveslisiydi, ileri ki dönemlerde yabancılık çekmeyeyim diye levhalarda asılı durak isimlerini ezberliyor aynı zamanda kaç durak geçildiğini içinden sayıyordu ancak konuşmalar araya girince içinden durak saymayı bıraktı.

Görevli, yüksek ses tonuyla bütün yolcuların duyacağı bir ses tonuyla 'Cebeci durağında inecekler, Cebeci'ye geldik' Göktuğ, bu hatırlatmanın kedisine yapıldığını düşünerek koltuğundan kalktı arabanın arkasına doğru yürümeye devam etti ancak otobüste bulunan yolcuların çoğunda bir hareketlenme oldu, anlaşılan yolcuların çoğu bu durakta inecekti.

Göktuğ mühendislik fakültesine gitti kesin kayıt işlemlerini yaptırdıktan sonra sıra kalacağı bir yer bulmasına kalmıştı. Öğrenci işlerinde öğrenci yurdunun yerini sordu, kendi kendine öğrenci yurdunda yer bulabilirsem konaklama sorunum da bitmiş olacak diye düşündü. Konaklama yerini bulur muyum, bulmaz mıyım ikilemi içinde öğrenci yurduna doğru yürümeye başladı. Öğrenci yurdunun nizamiye kapısına geldiğinde lakabını sonradan öğrendiği bekçi Taytıs'tan yurt yöneticilerinden birisiyle görüşmek istediğini söyledi.

Göktuğ'un üniversite okuduğu dönemlerde televizyonları kasıp kavuran 'Dallas' adında bir ABD yapımı dizi oynuyordu. Pala bıyıklarıyla Türk tipini andıran dizide ki Şerif Taytıs'ın ciddi anlamda taraftarı vardı Türk seyirciler arasında.

Bekçi Taytıs, güvenlik konusunda külyutmaz biriydi, öğrencilerin adeta korkulu rüyasıydı. Bütün bekçilerin görevli olduğu zaman öğrenciler kaçak yurda girebilirdi ama Taytıs'ın görevli olduğu zamanlarda kimse yurda kaçak girmeye cesaret edemezdi. Söz konusu bekçinin külyutmaz marifetiyle görevini yapıyor olmasına öğrenciler Taytıs lakabını vermişti. Göktuğ, yöneticilerden birisiyle görüşmek istiyorum dediğinde,

Taytıs kendine has tavrıyla bıyıklarını iki parmağının arasına alarak yukarı doğru burarak 'Ne o yöneticiler senin ahbabın mı? Eğer görüşmek istiyorsan bir referans göstermen gerekir, yoksa seni sittin sene yöneticilerin hiç biriyle görüştürmem.' Göktuğ tartışma çıkaracak gücü kendinde bulamadı, bir otelde konaklamak üzere Taytıs'ın yanından ayrıldı. (Devam edecek)