Göktuğ ön kayıtla Ankara Üniversitesi Makine Bölümüne kayıt yaptırma hakkı kazanmıştı ancak babası yine okula göndermek istemiyordu çünkü Göktuğ'un dışında yedi nüfusu daha vardı. Babası hesap ediyordu Göktuğ okula gidecek olursa evin geçimini sağlayan ahırdaki maldan davardan bazılarını satması gerekecekti, bunu da yapmak istemiyordu. Malı davarı biriktirmek evinin geçimini sağlamak için çok çetin şartlarda bedenen çalışmıştı, kazandıklarını yalnızca bir oğlu için harcayamazdı, geri kalanları da düşünmek zorundaydı. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Göktuğ, üniversite eğitimine her ne şartlar altında olursa olsun devam etmek istiyordu. Bu bir başkaldırıydı zaten ortaokul ve lise eğitimine giderken de bir nevi başkaldırı yapmıştı ama babası çocuk olduğunu kabul ederek ses çıkarmamıştı. Şimdi Göktuğ 18 yaşındaydı ve daha bilinçli hareket ediyordu onun bilinçli hareket etmesi babasının zoruna gidiyordu. Göktuğ babasıyla anlaşmak üzere son kez karşısına çıkmaya karar verdi.

'Babacığım biliyorsun ben ortaokul ve lisede okurken yaz boyunca gündelik işlerde çalıştım, okul masraflarını kendim çıkarmaya çalıştım. Bu okul başka bir okul, bu üniversite. Her gencin okumak isteyip de kazanamadığı bir okul, gel rıza göster, gönül rahatlığı ile okula gideyim, inanıyorum ki bu bölümden mezun olursam ileride kendi kardeşlerimin dışında belki diğer insanlara da bir faydam olur. Hem ben yine iş bulur kendi kazancımı kendim sağlarım sen bana Ankara'ya gidecek ve orada bir ay kadar kalabileceğim kadar bir harçlık verirsen diğer işleri ben kendim hallederim.' Göktuğ'un ısrarlı tutumu meyvesini vermiş, babası kerhen olsa da Ankara'ya gitmesine ikna olmuştu.

Göktuğ yol hazırlıklarını yapmaya başladı ama içinde yine bir tereddüt oluştu, babası yol harçlığı için ne verecekti? Bütün olacaklar aklına geldikçe gece yatağında bir sağa bir sola dönüyor uyku gözüne girmiyordu. Uykusuz gecelerin bitiminin birinin sonunda babası çağırdı, zor zamanlarda satarım diye beslediği ineği pazara götürmesini söyledi. Göktuğ okumuştu ama pazar işini pek bilmezdi, babasının düşüncesini değiştirmesinden korktuğu için ben pazara gidemem diyemedi. Gece yarısı kalktı ineği bağlı olduğu yerinden alarak üç dört saat yürüme mesafesinde ki pazar yerine götürdü. Pazara vardığında güneş yeni doğmuştu ve hemen girişte bir müşteri talip oldu. Göktuğ pazar da ki fiyatları görmek için ilk müşteriye satışını yapmak istemedi. O gün akşama kadar bekledi, başka hiçbir müşteri gelip talipli olmadı. Akşamüzeri tekrar yola çıkarak gece yarısı evine döndü. İneğin satılmadığını gören babası alay ederek kinayeli bir şekilde 'Oğlum bak gördün mü her şeyde bir hayır var, koca gün boyunca ineği bile satamamışsın, ineği satmayı başaramayan bir insan Ankaralarda nasıl okuyacak? Senin okula gitmene gerek yok, gel bu sevdadan vaz geç.'

Göktuğ'un içi kabardı, göğsü daraldı, gözerinden damlalar ortama akmaya başladı bir yandan da babasına laf yetiştirmeye çalışıyordu. 'Baba ne olursa olsun bu okula gideceğim.'

'O halde biraz daha sabır göstermen gerekecek, iki gün sonra tüccar gelecek o zaman satış yaparız.'

Babasından ummadığı müjdeli cevabı alan Göktuğ yine heyecan içinde beklemeye başladı. Beklenen gün geldi, çattı. Tüccar bedelini iki gün sonra öderim diyerek, satış işi gerçekleşti. Göktuğ okula gitmek için hazırlıklarını bitirdi, tüccarı beklemeye koyuldu. Aradan iki gün geçti, üç gün geçti, bir hafta geçti ne tüccar geldi, ne de para. Göktuğ'un geleceği, bir kelebek gibi açgözlü tüccarın eline bırakılmıştı. Göktuğ kara kara düşünmeye başladı ne yapacaktı? Sorunun çözebilecek tek bir merci kalmıştı her türlü zor şartlarda sorunlarının çözümünde yanında olan dedesinden yardım almaktan başka çare kalmamıştı. Bütün cesaretini toplayarak dedesinin yanına gitti. Olayları olduğu gibi bütün çıplaklığıyla anlatı, dedesi Göktuğ'u teselli etmek için tecrübelerini torunuyla paylaştı.

'Tamam, oğlum takdiri ilahi ne yazmışsa onu göreceğiz, okumak isteyen torunumu sahipsiz bırakır mıyım? Sen yeter ki okumak iste.' Göktuğ, dedesinden aldığı güçle kendini daha mutlu hisseder oldu artık yolculuk başlayabilirdi. O gece geç vakitte ancak uyuyabildi. Sabah erkenden kalktı, kırmızı köy minibüsüne bindi, son bir kez daha baktı köye içinden geçenleri sessizce tekrarlamaya başladı. 'Kim bilir bir daha ne zaman dönerim, kim bilir kaderim ne tür ağlar örüyor geleceğime. Hoşça kal çocukluğum, gençliğim ve aşklarım, hoşça kal gözümün yaşları. (Devam edecek)