(Eğitimci,gazeteci ve yazar Zeki Baştürk'ten alıntıdır.)

(BİYOGRAFİ)

Köy muhtarına beyanname doldurmada, tarla alım satımlarında senet yazmada yardım etmiş , köy imecelerine katılmış , köyün çevre ile ulaşımını ve iletişimini sağlamıştır.

Köyde yardıma muhtaç insanları tanır,onlara kendi maaşı ile yıllık ihtiyacı olan buğday ve şeker çuvalı alır evlerine gönderirdi.

O, örnek bir insandı. Çok temiz ve titiz bir insandı. Köyümüzde henüz asfalt ya da kaldırım yokken her taraf çamur olurdu. Eğitmenlik yaptığı köye giderken ve gelirken, köy içinde gezerken üzerine asla çamur sıçratmazdı. Bir kez bile onun pantalonuna , pardesüsüne çamur sıçradığına tanık olmadım. Oysa aynı yolda yürümemize karşın bizim neredeyse sırtımıza kadar çamur bulaşırdı. O günün koşullarında bir kez bile ütüsüz pantolon giydiğini görmedim. Bunu nasıl başarırdı bilemem.

O, bir kitap kurduydu. Çok kitap okurdu. Kitapları büyük bir dikkatle okur, sayfa kenarlarına notlar düşerdi. Bana da kitap okuma alışkanlığını kazandıran , okuma sevgisi aşılayan oydu. Çocukluğumda kırlarda oğlak ve kuzu otlatırken her akşam üstü (ikindiden sonra) elinde bir kitapla yanıma gelirdi. Bana kitabı verir, okumamı isterdi. Ben kitabı bitirdikten sonra bana kitabı özetletir, kitapla ilgili sorular yöneltir, kitabın içeriği ve konusu ile ilgili görüşlerimi aldıktan sonra yine köye dönerdi. Yaz döneminde hep böyle olurdu.

Bu durum Öğretmen okulunda öğrenci olduğum dönemde de sürdü.Yazdığı mektuplarda ya bir kitabın özeti vardır ya da bir kitabı okumam için tavsiyelerde bulunurdu. Hiç olmazsa bir takvim yaprağındaki (o zamanlar Saatli Maarif Takvimi ) bir güzel söz ya da küçük bir alıntı bulunurdu.

İyi bir hatipti. Güzel yazı yazar ve güzel konuşurdu. Benim de güzel yazı yazmam için epeyce emek verdi, uğraştı.Kendi köyümde bana haksızlık yaptığına inandığım için ilkokul öğretmenime kızdım. Bu nedenle köyümdeki okuldan ayrılıp İlkokul 5.sınıfı babamın eğitmenlik yaptığı köyde okudum.Bu yıl benim en şanslı olduğum yıldı.Aynı okulda babamın yönlendirmesiyle öğretmen olan köyümüzden Muzaffer Yüce ve Ali Gülmez adlı değerli öğretmenler de görev yapıyordu..Öğle paydoslarında babam, karatahtaya ip ve tebeşirle birbirine koşut beş çizgi çizerdi. Hani notaların yazıldığı çizgiler var ya , işte onlardan. Harflerin uzunluğunu, yuvarlaklığını işte bu çizgilere göre ayarlamayı öğretirdi. Yazım düzgün olsun diye. O günlerden kalma bir alışkanlık ve beceridir düzgün yazma benim için.

Ud çalardı. Sanırım enstrüman çalma becerisini de enstitüde kazanmıştı. Kimi zaman udunu eline alır , tellerine dokunurdu. Her dokunuşta halk türkülerinin , sanat müziğinin büyülü ezgileri dile gelirdi. Kimileyin hüzünlenir kimileyin ise coşardı. Onun olmadığı zamanlarda da udu ben alır, bilinçsizce tellerine dokunurdum. Öğretmen okuluna vardığımda mandolinle dostluğum o günlere dayanır. Öğretmen okulunda mandolin korosunda yer almam, 19 Mayıs törenlerine katılmam bu yüzdendir.

Babamı kırk yıl önce (3 Şubat 1972) yılında, ben o zaman üniversite öğrencisiydim,) bir kaza sonucu yitirdim. Onun ölümüyle birlikte annemin ve dört kardeşin sorumluluğu omuzlarıma bindi. O sorumluluk duygusuyla babamı iyice tanımamışım. Şimdi ise onu tanımaya çalışıyorum. Bu denli bilgiyi, bu denli üretkenliği ve beceriyi altı aylık bir sürede nasıl edindi? Şaşıyorum ve hayranlık duyuyorum.Keşke onunla daha çok zaman geçirebilseydim.Keşke onu daha iyi anlasaydım ve tanısaydım. Yine de bugünlere geldiysem onun sayesindedir. Okuma alışkanlığı, üretkenlik, müziğe olan bağlılık , zorluklarla başa çıkma babamdan kalan özelliklerdir.

Toprağın bol olsun, Işıklar içinde yat örnek insan ,sevgili öğretmenim, kıymetli babacığım.(Zeki Baştürk)