Özgürlük, insanlıkla başlayan bir mesele, filozofların dilinden düşürmediği ve halk hareketlerinin arka planında var olagelmiş vazgeçilmez bir edinimdir. İnsanı meşgul eden şey hayattır. Bu hayattaki tercihlerine dünyadan beklentilerine göre insan, eylemler gerçekleştirir. Asıl gaye hayatını ıslah etmek, düzene koymak, kendini gerçekleştirmektir. Fakat insanoğlu bunu ıskalar ve zanneder ki para kazanır, rahata ermek için çalışır bu uğurda(!)kalp kırar, kavga eder, stres yükünü üzerine alır. İnsan şaşırmaya görsün hile yapar, aldatır, gıybet eder, cinayet işler. Dünyalık telaşe bir türlü bitmez. Ölürken bile yapacaklarının listesi yaptıklarından fazla olur.

Ahir zamanda yaşıyoruz. Nifak, yalan çarşısı açılmış, ahlaki değerler değersizleşmiş, işini dürüst yapanlar enayi yerine konmaya başlamış.

O halde insanı bu asıl gayesinden uzaklaştıran temel unsur nedir?

El cevap, insanın nefsidir. Nefsimiz bizim zararlı duygu temayül ve ihtiraslarımızdır. Tanımı doğru yaparsak hayatı anlamlandırma çabamız yerini bulacaktır. Nefsimizi iyi tanır ve yapmak/tırmak istediklerini bilirsek aldanmayız.

Nefs bizi dünyalıkla oyalayıp kandırma eğilimindedir. İnsan en değerli şeylerini korumak ister. Bunun için kasalar kiralar, akıllı evler satın alır veya kiralar, korumalar tutar. Buradan şu anlaşılmasın güvenli evlerimiz, kasalarımız olmasın. Bunu demiyorum, diyorum ki derdimiz sadece dünya olmasın. Dünyaya kendimizi hapsetmeyelim. Özgür bir dünyada yaşıyoruz diyerek nefsimize köle olmayalım. Gerçek özgürlüğü, hayatımızın asıl gayesini görmezlikten gelerek yaşadığımız için sıkıntılarımız bizi bitiriyor. Kendi kendimizi helak ediyoruz farkında mıyız?

İki kaşımızın ortasındaki tehlike bizim ruhumuzu, enerjimizi tasallutuna almışken özgürlükten nasıl bahsedebiliriz. Nefis ki bize şeytandan bile daha tehlikeli. Zira şeytan kapıyı dışarıdan kurcalayan hırsıza , nefs ile içerden kapıyı açana benzer. İçerdeki tehlike dışarıdakinden daha büyüktür. Dışarıdan gelecek için tedbir alırsınız ama içerdeki tehlikeyi hesaba katmazsanız en büyük zarara o zaman düşmüş olursunuz.

Hayat yolculuğumuzda kemale erebilmek gayesiyle bir mücadele, savaş içindeyiz. Bu savaşta kahraman olmak istiyorsak zor bir şey de değil. Onun istek ve ihtiraslarına köle olmamak için bir anlık sabır göstermek yeterli olur.

İçimiz başka dışımız başkaysa Müslümanlığımızı nasıl ispat ederiz. Allah'a ve Resulüne inandığımızı söylüyoruz. Dilimiz Allah diyor, Resulüm, Habibim diyor fakat işlerimize baktığımızda Allah'ı ve Resulünü göremiyoruz. İnancın Allah var diyor, işlerinde Allah yokmuş gibisin. Bunu nasıl izah edebiliriz. Hangi alimin görüşü bizi temize çıkarabilir. Sevgi ispat ister. Emek ister. Anneni babanı sevdiğini söyleyip ona itaatin söz konusu değilse, bu nasıl bir sevgi olur. Belki ikiyüzlü. Ya Allah'ı Resulünü sevdiğini söyleyerek kurduğun yalan dünyan için ne söylenecek. Bu da ikiyüzlülük değil mi? Münafıklık değil mi?

İnancımızın göstergesi davranışlarımızdır, hayat senin asıl uğraşı alanımızdır. İnandık deyip kurtulacağımızı zannetmeyelim. Nefs şer içinde şer, hayır içinde şerdir. Bunu iyi düşün, anla. Nefs seni dünyaya bağlamak ister. Uyanık olmak gerek.

İnsanoğlu cinden, şeytandan, büyüden neden bu kadar korkuyor. Asıl korkması gereken varlık kendi nefsidir. Bu yalancı, münafık varlık uzakta değil iki kaşımızın ortasındır. Sana ihanet ediyor. İhanet edenin cezasını yine sen keseceksin.

Kalbin kurtuluşu Allah'a tevekkül, O'nu tevhid akidesiyle, ihlasla, kabul ederek olur.