Eli sopalı zamana karşı, rakiplerine karşı, en önemlisi de kendi hantallığına karşı verilmesi gereken bir mücadelenin dalgaları arasında çırpınıyordu.

Sınıfın bir köşesindeki öğrencinin ağzında emilmekten erimiş ufak şeker çıtırtıları, diğerinin ayak titretmesinin çıkardığı rahatsız edici sesler, öbürünün sınav kitapçığının sayfalarını habire çevirip durması verdiği mücadelenin bir aşamasıydı.

Bildiği konulardan çıkan sorular için "bu kadar da basit sorulmaz ki" diye alaysı bir rahatlıkla cevap kağıdını karalarken kaydırdığını fark etti.

Bu, trafikte gözleri bir anlığına yumulduğunda, yanından geçen tırın korna sesi ile kendine gelip dehşete kapılan şoför misali kalbinin küt küt attığını fark etmesine sebep oldu.

Her soruya gereken önemi gösteriyordu ve göstermek zorundaydı. Buradan çıkardığı ders şu oldu. Çalıştığı konuların yanı başında kendini hissettiren şey dikkatlilik idi.

Baştan sonuna kadar gevşemeden, titizlikle devam eden bir dikkatlilik. Herkes bilir. Maç 90 dakikadır.

Uzun paragraf sorularının zor olduğu kanısını hocasının verdiği örneklerle yıkmıştı. Ancak "vakit alır" hakikatini yok edememişti.

Hızlı ve anlaşılır okuması için tavsiye edilen kitap okuma denemelerini ertelemiş olmanın acısını dipten dipten hissediyordu.

İşte "hayatının sınavı" diye isimlendirilen üniversite sınavı da bitmek üzereydi. Yüzlerce belki de binlerce soru çözmüştü sınavda benzerini çözüp bir meslek edinmek için.

Tam bu esnada nasıl olduysa bir sohbette: "Dünya hayatı, bir imtihan yeridir. Binbir farklı konulardan yüzlerce soru, önümüze sorun diye, fırsat diye çıkıverir.

Mesela, ihtiyacın varken senden yardım isteyene vermek en zor sorulardan biridir. Elinin altında fazla olan malından infak etmek farklı bir soru olarak düşünülebilir."

Lakin "ÖSYM'nin hazırladığı sınavlarda tüm derslerden çıkacak ilk soruyu söyleyeyim mi?" desek kaç öğrencinin dikkatini çeker bu. Ufak bir tahminle binlerce kişi tıklar internette o sayfayı.

Dünya hayatı bittiğinde kabirde sorulacak sorular hakkında kopya vereyim desek kaç kişinin çeker dikkatini...

Neyse boş ver şimdi bunları, dedi. Sınavın bitmesine "son beş dakika" kala kitapçığın sayfalarını çevirdi. Geriye doğru işaretlemediği, yarım bıraktığı ne kadar soru varsa gözden geçirdi.

Gözleri cevap kağıdını izlerken el refleksiyle maskesini taktı, kimlik kartını aldı ve suyunu koltuğun altına sıkıştırdı. Formu imzaladığında sırtından dünyalar ağırlığındaki bir yük daha kalkmıştı.