Hafta sonu YediHilal Derneğinin liseler arasında başlatmış olduğu Yedi Güzel Okuma çalışması kapsamında, okunan ikinci kitabı tanıtmak için öğrencilerinin karşısına çıkacaktı. Gece geç saatlere kadar notları aldı. Göz kapaklarının birbirine kavuşma azmine dayanamayacak hale gelinceye kadar kitabın sayfalarını çevirdi. Kitabı okurken altını çizdiği satırları veya sayfa kenarına düştüğü notları başka bir kağıda not ediyordu belki konuşurken işe yarar diye.

Öyle olurdu çoğu kez, yani aldığı notlara fazla bakmaz, bakamazdı. Aklına doldurmuş olduğunu ortamın iklimine göre savururdu. Bu sefer biraz heyecanlandı toplumun karşısında konuşmaktan. Zira kitabın değerlendirmesini dinleyecek gençler kitabı okumuş olacaklardı. Onları dikkatini toplamak ve ilgilerini devam ettirmek için zahmetli bir iş olacaktı.

Kitabın özetini sunu yaptı. Roman inceleme yöntemini de sunusuna ekledi. En önemlisi de roman kahramanları Ömer ve Macide merkezli kahraman tablosunu da çıkardı anlatıma katkı sunar düşüncesiyle. Titiz ve çok dikkatli bir çalışma yaptığı söylenemezse de kendine ayrılan süreyi dolduracağını tasarladı. Okulundaki gençlere söylediklerinin bazılarını bir kez de kürsüde tekrar edecekti.

İnternet üzerindeki okuyucu değerlendirmelerini bir bir okudu, millet, "ne diyor?" acaba diye... Lakin ne çok beğeneni varmış kitabın meğer. O kadar değerli olarak neyi görmüşler pek anlayamadı, diye düşünmedi çünkü satırlar kulağına fısıldıyorlardı. Katıldı, okuduğu kanaatlerin bir kısmına... Fakat kendisi, biraz farklı olsun diye farklı hissetmekten öte samimi duygularla beğenmediğini söyleyecekti.

Şimdi kürsüdeydi arkadaşlarıyla birlikte. Takdim edildiğinde eserin yazarı Sebahattin Ali'nin hayatı hakkında bir özet geçildi. Eserleri arasındaki bağlantıları, eserin kahramanları arasındaki etkilenmeleri gözler önüne serildi. Malum her yazar eserinin bu kadar etkileyici olması için gözleminin kuvvetli olması kadar yaşanmışlıklarından esintilere de bir parça yer vermiş olmalıydı.

Takdim edildi ve mikrofonu dudaklarının hemen önüne getirdi. Kendini oldukça rahat hissediyordu. Liselilerin o ilgi dolu bakışları cesaretlendirdi. Bu bakışlar altında akşama kadar konuşabilirdi. On dakika süreniz var denildiğinde kendisini kafese sıkışmış aslan gibi hissetti. Şimdi kelimeleri tane tane dökülüyor, salondaki feri parlayan bakışlara istediklerini vermek istedi.

"Ben kitabı beğenmedim. Roman konusu itibarıyla çok gerçekçi olduğu kadar anlatılanlardan dizi yapmış olsalar dönüp bakmam bile. Sanat eserlerinin amacı bize bir şey öğretmen değildir ama içimize bir takım duygular oluşturur. Kelimelerin gücünü inkar edecek kadar nankör olamayız. Tasvirleri ile İstanbul'un farklı mekanlarını gözlerimizin önünde arzı endam ettiren yazar ruh tahlillerinde de oldukça başarılıydı.

Ayakkabısının ucuna düşen güneş ışığının oluşturduğu sönük yansımayı bize fark ettirecek kadar detaycı olduğunu belirtmek lazımdır. Lakin, Ömer karakteri bizin bir kahramanımız değil sokaktaki sıradan bir vatandaş. Postanede basit işler yapan ayın çoğunu beş parasız geçiren genç bir memur. Nihat gibi hayata aynı pencereden bakmayan bir arkadaş sahibidir. Diğer dostları ki biri eline para tutuşturur ve karısı hükmündeki Macide'ye el kol hareketi yapmayı kendine kazanılmış bir hak sayarken diğer arkadaşı lavobada karısını sıkıştırır. Eski yakın dostu derin bir aşkla eşi Macide'yi sever ve onun kötü yaşam şartlarını kolaylaştırmaya çalışır.

İş arkadaşı Hafız'ın zorda kalan kaynını kurtarmak için kasadan para alışını anlattığı bu garip arkadaşları kendileri için bir fırsata çevirmek isterler. Ömer, bunların arasında bir lider değildir. Bazı fikirleri vardır ama o kadar. Parası kadar konuşur yani.

Macide konservatuarda musiki eğitimi alır. Bedri hocası ile lisede birlikte çalışırlar. Müdürün akıllarına ve millete yanlış düşünceler yaymasıyla her şey farklı olur. Macide, Emine Teyze'de kalır. Ömer onu yolcu vapurunda görür İstanbul'da... Deli gibi aşık olur. Gelişen olaylar sonunda aynı evde kalırlar ama nikah işlemleri üç ay uzar.

Anlattı, anlattı... Ancak istediği bu tarz bir anlatın değildi. Romanlardaki olayları ve karakterleri öne çıkarmaktı. Karısı için bir çorap çalarken Ömer'in ruh tahlilleri çok iyiydi, dedi. Bir müslümanın ilk günahı işlerken ki hali gibi. Nihat gibi bir arkadaşınız olsun ister miydiniz, mesela. Siz olsaydınız kocası evde yokken bir hanımla baş başa oturmayı doğru bulur muydunuz?

Her olayda içimizde işin kötü yönlerini üfleyen bir şeytanın varlığına işaret edildiğini görüyoruz. Cesur olup onları bizim nefsimiz istiyor ve biz yapıyoruz sonra da paşa nefsimizi rahatlatmak adına şeytana yüklüyoruz. Olayları doğru okuyamıyor sanki içimizde kendimizi temize çıkarmak adına faturayı şeytana çıkarıyoruz. Şeytan sizin apaçık düşmanınızdır, buyuran Rabbimizin ikazını da hatırlamak lazım burada.

Ömer gibiler evlenmeli demek isterdi. Karısı karşısında delikanlı gibi duramayan, ardını koruyamayan, en sonunda dengesiz bir kişilik olarak gördüğümüz Ömer bu ülkenin sokaklarında yaşayan ve bir kısım insanları iyi tanımlayan biridir o kadar. Romanı sevmedim ama etkileyiciydi. Keçiboynuzundan damağımda kalan bir lezzetti o kadar.