Yeryüzünü dolaşın, bakın yalanlayanların sonu nasıl oldu?"
Salgın sebebiyle evimizin en kıymetli köşelerinde oturup kitabı tilavet ederken çok kez karşıma çıkan bu ayet-i kerime dikkatimi çekti.
Cenab-ı Allah'ın yeri geldiğinde sıkça "canlı bir delil" mahiyetinde önümüze koyduğu bu ayeti birazcık düşünmek istedim.
"Düşünmek" deyince yapılması gereken en temel faaliyetlerden biri elimizdeki metne yönelik doğru sorular sormaktır.
Mevlana Celaleddin Rumi'nin ortaya koyduğu bir metafor olarak semazen misali, bir ayağımızı metin üzerinde sabitlemeli diğer ayağımızı ise zihin ambarındaki kültür birikimi içinde dolaştırmalıyız.
Cenab-ı Allah, "niçin gezin, dolaşın, seyir edin" diyor. Apaçık bir emir bu. Dolayısıyla eylemlerimizin başına bunu koymalı ve buradan yürümeliyiz.
Demek ki meskun olduğunuz yerlerde değil değişik mekanlarda da birtakım ibretler var. Sağınıza solunuza bakın demiyor da "gezin" diyor.
Biz ikinci soru olarak "nereyi/nereleri gezelim?" diye sorsak, cevap ikinci kelimede beliriyor. "Yeryüzünü" gezin. Kevni ayetlerin neş vü nema bulduğu, gelmiş geçmiş bütün medeniyet ve kültürlerin nefes alıp verdiği dünya meydanını. Dolayısıyla turistlik bir seyahat etmek maksadıyla gezilecek tarihi mekanları bir de ibret nazarıyla bakarak gezmek gerekiyor.
"Bakmak" dedik ya. Zaten ikinci emir de bu. Bakın, izleyin, görün, fark edin, hissedin, akledin gibi daha nice birbirine yakın kavramlarla meseleyi açıklayabiliriz. Herkes bilir ki "öküzün, trene baktığı gibi bakma" deyimi; anlamadan, kavramadan bakmaktır. (Tabii burada öküzün trene bakarken neler düşündüğünü bilemeyiz.) Lakin karşıdan bakıldığında görülen şey; şaşkınca bir bakış, anlamayan bir bakış, yorumlayamayan bir bakıştır ya da biz öyle zannediyoruz.
Şimdi diğer bir soru ya geçelim. düşünüyoruz ya o yüzden soru soruyoruz.
Asıl işin öznesi yani belki de soğanın cücüğü dediğimiz merkez nokta bu.
"Sizden önceki yalanlayanların sonu nasıl oldu? Ad, Semud vb. kavimler. Bizim ayrı bir soru sormanıza gerek yok. Zaten ayet-i kerime düşünmemiz için bize bir ipucu veriyor.
Akıbet çok önemli bir mesele. Çünkü her iş, akıbeti ile, sonucuyla değerlendirilir ve kıymetlendirilir. İyi niyetlerle yola çıkılmış olsa bile sonuçta varılan nokta kötüyse akıbet vahim demektir.
Fani olan bu yuvarlakta nefes alıp veren herkes, akıbetinin ne olacağını bilmediği gibi meraklanmaktadır da.
Mesela bunca zamandır yaşayıp da Corona virüsten öleceğini tahmin etmemiştir binlerce kişi.
Cenab-ı Allah, yalancıların, ayetleri inkar edenlerin, küfre düşenlerin yani bir çok haltı yiyenleri nasıl kötü bir sonu yaşadıklarını bize anlatmak istiyor.
Bence istenen şey tarihi bilgileri yığmak değil.Zaten Kur'an-ı Kerim'in veciz ifadesinde anlatılan her hadise Müslüman şahsiyeti inşa etmek içindir. Dolayısıyla modern dünyanın daha çok teşvik ettiği seyahat etme kültüründe zayıf bırakılan şey "ibret alma kavrayışı"dır.
Günümüzde seyahatler öz amacından sapmış ve bir kibirlenme, bir gururlanma, bir rahatlama ya da bir haz alma, bir gösteriş yapma üzerine bina edilmiştir sanki. Bu hal Allah'ın bize işaret buyurdugu hakikati ıskalamaya sebep oluyor.
Bu ayet-i kerime, inanmak ile karşı karşıya kalmış toplumlar ya da insanlar için en sağlam delilerden birisidir. Yıkılmış, harab olmuş binaları/şehirleri görmenin ötesinde tefekkür ederek nasıl bir sonla hayatı noktalacağını fark etmek gerekiyor. "Onlar bir ümmetti geldi geçti.
Apaçık ayetleri ile bizi hakikate davet eden Allah'ın sözleri, şahsiyetimizi, ruhumuzu, zihnimizi biçimlendirmesi gerekiyor. Buna, geçmiş çağlarda yaşayan insanlardan daha çok ihtiyacımız var. Çünkü apaçık hakikatler çok değişik yorumlarla farklı bir şekilde örtülmekte yani yorumlanmaktadır. Akıllı olmak, uyanık olmak ve vahyin ışığında hayata bakmak temennisiyle.