"İnanıp, salih amel işleyenler, namazı kılıp, zekatı verenlerin Rabb'leri katında mükafatları vardır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir."( Bakara-277
"Kim de O'na, salih ameller işlemiş bir mümin olarak gelirse, işte onlar için de yüksek dereceler vardır." (Taha-75) ve "...Rabbine kavuşmayı uman kimse, salih amel işlesin, ve Rabbine kullukta O'na hiç ortak koşmasın" (Kehf-110)

Yüce Allah'ın varlığını, birliğini ve büyüklüğünü tasdik eden bir Müslüman'ın, O'na teslimiyetle boyun eğmesi, O'nun kulu olduğunu bilerek saygı ile itaatte bulunması demek olan ibadet, fıtri ve asli görevdir. İnsanın yaratılış gayesi, Allah'a ibadet-kulluk etmektir. Kur'an-ı Kerim'de "Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım"( Zariyat/56), Mülk süresi 2.ayeti kerimede ise "Hanginizin daha iyi amel işleyeceğini denemek için, ölümü ve hayatı yaratan Odur. O, Azizdir, Gafurdur, her şeye galiptir, çok affedendir". Tin süresinde de; "...Doğrusu, Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra aşağıların aşağısına çevirdik. Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka; Onlar için kesintisi olmayan bir ecir vardır." buyrulmakta, insanın dünyada bir imtihana tabi tutulduğu, değerini korumak için iman ve salih amellere-ibadetlere devam etmesi gerektiği bildirilmektedir.
Allah-ü Taala'nın ihsan ettiği sayısız nimetlerden faydalanmakta olan insanın, Bu nimetlerden dolayı Ona şükretmesi gerekir. Allahın vermiş olduğu nimetlere en büyük şükür, şüphesiz ki ibadetlerimizdir. İbadetler, başka maksatla değil, sırf Allah rızası gözetilerek yapılır. İbadetler, imanın gıdası, kalbin cilası; ahlak ve faziletin menbaı, imanın alameti ve dışa yansımasıdır. İbadet, kalplere Allah sevgisini yerleştirmek, kötü düşünce ve davranışlardan arındırmak yönünden de çok önemlidir. Cenab-ı Hak Kur' an-ı Kerim'de "Sana vahyedilen kitabı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, hayasızlık ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı anmak, elbette ibadetlerin en büyüğüdür. Allah, yaptıklarınızı bilir"(Ankebut-45) ayetiyle, şuurla yapılan ibadetin kötülüklerden uzaklaştırdığı belirtilmiştir.

Mesela; Günde beş vakit namaz kılmak suretiyle Allah'ın huzuruna duran bir insan, Rabbini sürekli hatırlamış, hesap gününü unutmadığını ortaya koymuş, manevi kirlerden ve günahlardan da arınmış olur.
Allah için malının bir kısmını, dünyevi bir çıkar gözetmeden din kardeşine verebilen bir insan, muhtacın sıkıntısını gidermiş, ona kardeşliğini göstermiş, sosyal dayanışmayı sağlamış, mala olan hırs ve tamahını da frenlemiş, her ne kadar çalışıp kazandıysa da aslında mal sahibi-verenin Allah olduğunu öğrenmiş olur. Oruç tutan da, nefsini ıslah etmiş, yoksulların durumundan, haberdar olmuş, kardeşleriyle dayanışma ve paylaşmayı, ayni zamanda sahip olduklarından dolayı Allaha şükür etmesi gerektiğini öğrenmiş olur. ....
Çevresindeki insanlarla helalleşip helal mal ile Hac veya umreye giden, yolculuğu sırasında da şuurla hareket edip kötü söz ve davranışlardan sakınan bir mü'min, çevresinde huzur ve barış timsali biri olacağı gibi, "Yapılan umre, önceki umre ile arasındaki günahlara kefarettir. Mebrur haccın karşılığı ise ancak cennettir" hadisi ile müjdelenen mükafatı hak etmiş olur. Ayrıca dünya Müslümanlarıyla tanışmış, kardeşleriyle kaynaşmış, dini-kültürel bilgisini artırmış...olur.

Şüphesiz ki ibadetlerin sahası çok geniştir. Allah rızası gözetilerek yapılan her meşru iş ve gösteriş, riya ve haram karışmadığı müddetçe, insanlığa faydalı olan her türlü faaliyet de ibadetten sayılır. Helal kazanç için meşru bir işte çalışmak da ibadettir. Ancak bu güzel davranışlardan her hangi biri diğerinin yerini tutmaz, Namaz, oruç, zekat, hac vb. temel ibadetler veya haramlardan sakınmanın yerine asla geçemez. Bunlardan birini yerine getirmek bir diğerinin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

Dolayısıyla, yaratılışımızın gayesine uygun olarak hareket etmeli, verilen nimetlere karşı en büyük şükür olan ibadetlerimizi ihlas ile yerine getirmeli, Yaptığımız her işte Allah rızasını gözetmeli, haktan, adaletten, doğruluk ve samimiyetten ayrılmamalıyız ki, her iki dünyada mutluluğu hak edebilelim.

Allah-ü Taala, dua ve ibadetine devam eden kulunu sever ve ona değer verir. Dua ve ibadeti olmayana değer vermez. Furkan suresi 77. ayetinde şöyle buyurur: "Ey Muhammed, de ki : İbadetiniz olmaz ise Rabbim size ne diye değer versin ki ? Ey inkarcılar, yalanladığınız için, azab yakanızı bırakmayacaktır."
İbadetlerin lüzumu ve önemini kavramalı, ihmal ve tembellik göstermemeli, şuurla ve ihlasla tüm farz ibadetlere devam etmeli, ibadeti, ibadet edenleri, ibadet mekanlarını ve ibadet vasıtalarını içtenlikle sevmeliyiz. Farzlardan sonra imkanlar nisbetinde Peygamberimizin tavsiye ettiği nafile ibadetlere, zikir ve tesbihata, tevbe ve istiğfara da devam etmeliyiz. Sevgili peygamberimizin: "Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, Nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz" ikazını aklımızdan çıkarmamalıyız.

Sohbetimizi, bir hadisi kudsi meali ile bitiriyorum: "Allah-ü Taala buyurdu ki, Kim benim (dindar) veli kuluma düşmanlık ederse, ona harp ilan ederim. Hiçbir kulum, bana, farz kıldığım şeylerden daha sevimli bir şeyle bana yaklaşamaz. (Farzlarla bana yaklaşmaya başlayan kul) nafilelerle de yaklaşmağa devam eder. Nihayet onu severim de onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Bir şey isterse veririm, bana sığınırsa onu mutlaka korurum' (R.Salihin 1/134)

İbadetlerimiz makbul, günahlarımız mağfur, hanelerimiz ma'mur, ramazanımız mübarek olsun

İsmail YILDIRIM. Ramazan - 2017. İnegöl.