Yerel seçimlerin sonuçlandığı gece Türkiye'de genel anlamda yüzler gülüyordu. Ak Parti birinci parti olmuş, Cumhur İttifakı oyunu korumuş, CHP bazı büyükşehirleri almış, MHP yeni belediyeler kazanmış, İyi Parti Millet İttifakının başarısından mutlu. HDP doğuda bile gerilemiş.

Tüm liderler; "seçimi geride bırakıp önümüzdeki seçimsiz 4.5 yıla bakalım, ekonomiyi gündemimize alalım" diye açıklamalar yapıyorlardı. Korkulan olmamış zafer çığlıkları ya da Erdoğan'ın meşruiyet sorgulamaları, erken seçim istekleri yoktu.

Ancak İstanbul seçimlerinde İmamoğlu'nun öne geçmeye başlaması ile Anadolu Ajansı'nın veri akışını durdurmasıyla başlayan, sonrasında usulsüzlük ve oy çalındı iddiası ile devam eden süreç toplumu yeniden gerdi. Ak Parti Ankara'da da 3,5 puanlık farka rağmen itiraz etti seçime.

İtirazların sonucu ne olur, bilmiyorum. Ancak bu saatten sonra İstanbul'un hele de Ankara'nın geri alınmasının Türkiye maliyeti ağır olur.

Amerikan Neoconlardan Mıchael Rubin CHP' lilere sokağa çıkma çağrısı yaptı.

Emin olun onlar sokağa çıktığında birileri de Ak Partililere; "Siz ne duruyorsunuz, sokağı onlara mı bırakacaksınız?" diyecek.

Yeni bir Gezi kalkışması olur ve maalesef bu sefer çift taraflı bir çatışma olur.

Zaten Türkiye üzerinde plan yapanların istediği de tam olarak bu. Son beş yıldır Türkiye' de çıkarılacak bir iç savaşın zemini hazırlanıyor. Dikkatli olmak lazım...

Tam bu nokta da benim bir hayalim var. Siyahi lider Martin Luther King'in ırkçılığa karşı Washinton'da milyonlarca siyahiye yaptığı o ünlü konuşma gibi. "I have a dream"diye başlamıştı konuşmasına King.

Benim bir hayalim var.

Özetle siyah ve beyaz insanların aynı sofra da yemek yediği, siyah çocuklarla beyaz çocukların beraber oynadığı, insanların derilerinin renklerine göre değil karakter yapılarına göre değerlendirildiği bir Amerika hayal ediyorum. (Bu konuşma 60'lı yıllarda ırkçılığın zirve yaptığı Amerika da yapılmıştır)

Benim hayalim ne?

Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan kameraların önüne çıkıyor.

Ve diyor ki:

"Yerel seçimler milletimize hayırlı olsun! İstanbul ve Ankara'da ki itirazlarımızı Ak Parti olarak geri çekiyoruz. Sayımlarla ilgili sıkıntılar olsa da sonucu değiştirecek çapta değil. Seçim üstünden ortalığı karıştırmak isteyenler var."

"Bir vatandaşımın burnunun kanamasına gönlüm razı değil. Ekrem İmamoğlu'nu ve Mansur Yavaş'ı tebrik ediyorum . Yarın ikisini de Külliyeye kahvaltıya bekliyorum. En kısa zamanda parti liderlerini de Külliyede yemekte ağırlayacağım."

Ve o yemeklerden herkesin dostça sohbet ettiği, gülücüklerin saçıldığı fotoğraflar önümüzde.

Bir düşünün bakalım. Böyle bir konuşmadan sonra bu ülkede gerginlik, düşmanlık kalır mı? Herkesin yüzünde güller açmaz mı? Önümüzde ki 4,5 yıl daha güzel olmaz mı?

Ayrıca böyle bir tablo Tayyip Erdoğan'ın liderliğini de pekiştirir. Toplumun % 50'sinin değil herkesin başkanı olur.

Türkiye içinde ve dışında ki; "diktatör" algısı yerle bir olmaz mı? Nerede görülmüş bir diktatörün seçim kaybettiği?

Evet bu benim hayalim.

Böyle bir durumda Türkiye de her şey baştan aşağı değişir.

Böyle bir tablo İstanbul Belediye Başkanlığının kaybedilmesine değmez mi?

Türkiye'nin böyle bir barışa şiddetle ihtiyacı var. Ve karşılığında ödenecek bedel çok küçük.

Ve İstanbul zaten kaybedildi. 25 yıl sonra 20 bin oyla zoraki kazansanız ne olur? Bu saatten sonra kimseye derdinizi anlatamazsınız.

İstanbul yeniden kazanılır ancak kaybedeceklerimizi geri almak çok zor...

Tahmini de yazayım. Medyadaki yaygaraya bakılırsa; birkaç güne Binali Yıldırım başkan olarak açıklanacak gibi...