26 Şubat 2013 tarihinde İstanbul Bağlarbaşı'nda yapılan toplantıda torunları Mahmud Kirazoğlu Bey, söze şöyle başlamıştı:"Bir yabancı atasözü vardır; "Hiçbir kral uşağına göre kral değildir" diye. Sebebi, uşak efendisinin oturmasına kalkmasına, sereserpe durumuna, rahat hareketlerine, hatta bir sürü hatasına şahit olmuştur." Benzeri bir söz şöyledir:"İnsan kendi köyünde Peygamber olmaz."

Aynı sebeptendir, düne kadar birlikte olduğunuz insanlar, birlikte yiyip içtiğiniz, sokaklarda gezdiğiniz, oturup sohbet ettiğiniz insanlar, birdenbire "ilahi bir görev"le vazifelendirildiğinizi kabullenmek istemezler. Kur'an'da da Mekkelilerin Rasulü Ekrem sallallahü aleyhi ve sellleme böyle itiraz ettikleri zikrediliyor.

Zaman içinde, hayatının en ince boyutlarına vakıf olunmuş ve en yakınında bulunan insanlar, Hazreti Muhammed'in "Rabbani bir terbiye"ye mazhar olduğunu idrak etmişler ve nihayetinde ilahi risaleti konusunda en küçük bir tereddüde kapılmamışlardır.Onun için Rasulullah Efendimizin aile mahremine ilişkin bilgilerle, O'nun tebliğ ettiği "insan kalitesi"ne ilişkin bilgiler arasında en küçük bir farklılık mevcut olmamıştır.Bir "Allah dostu"nun, bir "mürşidi kamil"in aile hayatı nasıl olur acaba? Acaba onun insanları eğitirken ifade ettiği ölçülerle, kendi "mahrem"inde yaşadıkları birbirinden farklı mıdır?Sami Efendi Hazretleri mesela...

Bunu belki de en iyi, çocukluğunu onun etrafında yaşamış, belki ona çocuk saflığı ve hesapsız gözlemi içinde bakmış birisinden, torunundan öğrenebiliriz.O sebeple, Mahmud Kirazoğlu Beyefendi'nin, "Efendim dedeciğim" diye başlayan ifadeleri bizlere Sami Efendi Hazretlerinin o çok özel dünyasına ilişkin çok değerli bilgiler sunuyor. İşte şu cümle, aile hayatına da yansıyan topyekün bir "Sami Efendi şahsiyeti"nin ana dokusunu ifadelendiriyor:"Efendim dedeciğim, o müstesna zat her zaman Huzurullah'ta olduğunun bilincinde ve yaşantısındaydı. Dışarıda nasılsa, içeride de öyle olduğuna çocukluğumuzdan beri şahidiz."

Sonra da o "Şahsiyet"in, hayatın farklı alanlarına yansıyan çizgilerine işaret ediyor:"Zirve tevazu, mahviyyet, manevi heybet, emanet, merhamet, cesaret ve metanet, suçu yüze vurmamak, cömertlik, sadakat, ibadet, züht, takva, mahlukata şefkat, sevgi, hoşgörü, ibadet azmi, hizmet aşkı, yüce ahlak, edep, safiyet, samimiyet, tertip, usul, duruş, davranış, takdir, mükemmelliyetçilik, horgörmemek, muhabbet, teslimiyet, aşkullah, üzmemek, üzülmemek, incitmemek, incinmemek, muamelat, maneviyat, sevdirecek yumuşak anlatım, hukuka riayet, adalet gibi peygamberi sıfatlarla mücehhez idi."

Aslında burada yanyana ve topluca dercedilen özelliklerin her birinin bir şahsiyet çizgisi haline gelmesi için bir ömür emek vermek gerektiğini ve bunların tamamının Sami Efendi Hazretlerinin şahsiyetinde buluştuğunu dikkate alırsak, ortaya nasıl "Emek verilmiş bir kişilik" çıktığını tahayyül edebiliriz.

Mahmut Kirazoğlu Beyefendi, daha sonra müşahhas davranışların altını çiziyor Muhterem dedeleri için... Bu değerli konuşmanın, "Aile içi"ne ilişkin bölümünü sizlerle paylaşmak istiyorum: "Çok az ve hafif iki öğün yemek yerler, çorbayı tercih ederlerdi. Bazen herhangi bir yerden gelen yemeği yemezler, ama birşey de söylemezlerdi. Tabi ki biz de yemezdik. Meyvede çürük veya çürüğümsü kısımları özellikle yemezlerdi. Malum fermantasyon yani alkole dönüşme ihtimalinden dolayı. Kahvaltı hazır olduğunda kaşığı bardağa tıkırdatarak bizleri çağırır, seyrine doyum olmayan mütebessim bir nur yüzle karşılarlardı."Giyimleri son derece temiz, titiz ve sadeydi.

"Ev işlerinde rahmetli hacıannemize yardımcı olurlardı. Bakla, bamya, fasulye gibi bazı sebzeleri itina ile ayıklarlar...Yıkanmış perdeleri yerine takarlardı.Çivi çakmaları, tırnak kesmeleri, kalem açmaları sanatkaraneydi. Meslek icabı hayatım boyunca lazım olacak kalem açmayı ben dedeciğimden öğrendim."Her işleri mükemmeldi. Çünkü Rasulü Ekrem'in hadisi şerifleri mucibince, "Allah'ımız, yaptığı işin, gücü nisbetinde en mükemmelini, en alasını yapan kullarını seviyor." (DEVAM EDECEK)