İşte o ses. On bir aydır beklediği mutluluğun sesi. Sabiha Hanım, Ramazan'a kavuşmak için her gece dualar etmişti. Davulcunun tokmağı her vuruşunda sanki gökteki yıldızlar daha bir parlıyor, havadaki bereket kokusu etrafı sarıyordu.

Dışarıdaki soğuk havaya rağmen gökyüzü yıldızlarla kaplıydı. Bu buz gibi havada içi ısınmıştı davul sesinden. Yavaşça yatağından doğruldu. Küçük küçük adımlarla pencereye yaklaşıp, perdeyi araladı. Titreyen ellerinin arasında tuttuğu parayı davulcunun avucuna bırakıverdi. Sonra pencereyi kapattı, perdeyi özellikle dalgalandırıyor gibi bir titreyişle çekti.

Ramazanı yaşayamamak, onu hissedememek çok acı veriyordu ona. Doktoru ağır şeker hastalığından dolayı Sabiha Hanım'a oruç tutmayı yasaklamıştı. Ama o oruç tutmayı çok istiyordu. Ne olursa olsun en azından ilk gün bu huzuru tadacaktı. İlla ki bir şey olacaksa hak yolundayken olsun deyip alt kattaki mutfağına ağır ağır indi. Sahur yemeği hazırladı. Pilav gibi karbonhidratlı yiyecekler şekerini azalttığı için kendine yumurta haşladı. Ve birkaç yeşillikle sofrasını süsledi.

Sahur vakti en güzel manzaralardan biri de ışıkları yanan evlerdi. Çayını yudumlarken bu güzel manzara ışıkları yanan evlerdi. Biraz sonra ezan okunacaktı. Müezzin efendiler "hoş geldin ya şehr-i ramazan" ilahilerini yanık sesleriyle kalplere sevinç bırakacaktı. Odasına çıkıp Yasin-i şerif okudu. Birden telefonun gürültülü sesiyle irkildi. Kimdi bu saatte arayan, kötü bir şey mi olmuştu yoksa? Korku ve merak içinde telefonu açtı. Arayan kızıydı. İşlerinin uzadığını, bu Ramazan onun yanında olmayacaklarını söyledi. Sabiha Hanım çok üzüldü ama hüznünü kızına hissettirmeyip tek başına idare edebileceğini söyledi ve telefonu kapattı. Çok üzgün biçimde yalnızlığıyla baş başa kaldı.

Kızı sürekli bahaneler uyduruyor Ramazanlarda ve ardından bayramda da eşi ve çocuklarıyla tatile gidiyorlardı. Kocası öldüğünden beri Sabiha Hanım Ramazan ayını ve huzur dolu bir anı tek başına geçiriyor bu durum onun hastalığını tetikliyordu.

Ezan okundu. Namazını kılıp, yatağına uzandı. Dualı dudakları ağır ağır durdu. Uykuya dalmış rüya görmeye başlamıştı. Kocaman bir masası vardı. Üzerinde çok yemek yoktu ama etrafında bir sürü insanlar oturuyordu. Sandalyelerde eşi, kızı ve torunları vardı. Bir aile iftarıydı bu. Kapının zili çalmaya başlayınca gözlerini açtı ve o güzel rüya sona erdi. Kapıyı açtı.

Yazlıklarına giden Nebahat Hanım ve ailesi dönmüştü. Onu bu akşam Ramazanın ilk günü iftara davet ediyorlardı. Sabiha Hanım çok mesut olduğunu ve davete iştirak edeceğini söyleyip Nebahat Hanım'ı yolcu etti. Kapının ağzında sevinç ve şaşkınlıkla kalmış, Allah' şükretmişti. Rabbi onun duasını kabul etmiş ve rüyasını gerçekleşmiş, ilk iftiranla yalnız bırakmamıştı.

Sabahın erken saatlerinde Sabiha Hanım mutfağa geçip börek açmaya başladı. Nebahat Hanım zahmet etmeyin demişti giderken ama eli boş gitmek olmazdı. İlk gün vakit zor geçmiş akşam olmuştu. Bahçeye kocaman bir masa kuruldu. Etraftaki bütün komşular davet edilmişti. Sabiha Hanım en yaşlıları olduğu için masanın başköşesine oturttular. Diğer tarafına da bu güzel atmosferin oluşmasına öncülük eden Nebahat Hanım oturdu. Yanık sesli müezzinin ezanı okumasıyla huzurlu bekleyiz sonra erdi. Hemen ardından top patladı. Eller Allah'ın nimetlerine gidip geliyorken eski günlere uzandı muhabbet.

Sabiha Hanım, eski bayramları anlattı. Herkes onu meraklı bakışlarla dinledi. Nebahat Hanım'ın konuklarına bir sürprizi vardı. Bu atmosferi tam olarak yaşayabilmek için bir hayalbaz getirmişti. Onlar gösterilerini yaparken Sabiha Hanım diğer misafirler güllaçlarını kaşıkladılar.

Sabiha Hanım içinden; "Oruç tuttum ne oldu sanki? Doktorum bu konuda haksız çıktı" diye geçirdi. Herkes hayalbazı zevkle ve gülerek izliyordu ki ne olduysa o anda oldu. Sabiha Hanım'ın şekeri birden yükseldi. Aceleyle ambulans çağırdılar. Hastaneye götürdüler. Nebahat Hanım da onunla gitmişti. Beyin kanaması geçiriyormuş. Ameliyata aldılar, uzun saatler sonra ameliyat bitti ve odaya çıkardılar. Nebahat Hanım doktor komşusunun durumunu sordu. Doktor, Allah'ın bileceğini ama son saatlerini yaşadığını söyledi.

Nebahat Hanım çok üzüldüğünü belli etmemeye çalıştı. Sabiha Hanım'ın yanına gitti. Her şeyin farkında olan Sabiha Hanım, Nebahat Hanıma üzülmemesini ömrünün son yıllarını yaşadığını, en güzel gününü yaşamasına vesile olduğu için ona teşekkür etti. Titreyen buruşuk elleriyle komşusunun avucunu sarmaladı. Ve son sözlerini söyledi. "Rüyamda ailece iftar ediyorduk, belki imkansızdı ama tam zor anında sizin gibi komşularım imdadıma koştu. Çok şükür bu senenin ilk ve son iftarımı yapmadım dedi. Birden soluk tenli eli yere doğru kaydı. Gözlerini huzura kapamıştı. Ölümün ardından geriye yüzündeki tebessüm ve bu güzel ayda Hakk'a yürümenin verdiği huzur vardı.

Feyza ŞEN