Zordur değerli insan olmak. Zamana meydan okuyarak aynı çizgide yürüyebilmek zordur çoğu zaman. Yokluğun, darlığın, sahipsizliğin, azlığın, tükenmişliğin boy attığı zamanlarda dik durabilmek zordur...
Adanmış bir ruh, sağlam iman etmiş bir gönül, azim bir çaba ile yola çıkanların menzile varmak için karınca misali çalışmaları takdire şayandır genellikle. Ölünce değeri daha çok anlaşılır böyle insanların. Sevenlerinin övgü dolu cümleleri onları yeni tanıyanlarda hayranlık oluşturur.
Gençlik yıllarımdaydı... Gerçi hala genç sayılırım ama evvel zaman içindeydi yani. "Huzur Sokağı" diye elime kalın bir kitap geçti. Kapağında birici cilt yazıyordu lakin ikinci cildi mevcut değildi. Bir macerayı yarıda kesmek anlamına gelecekti kitabı bitirmek. yapılması gereken yapılmalıydı... Kitabın ilk sayfasını açtım ve okumaya başladım.
Şimdilerde, kitabın nasıl başladığını hatırlamıyorum. Çok heyecanlı bir şekilde okuduğumu, sayfaları soluk soluğa bitirdiğimi "acaba ne olacak?" sorusunu her bölümün sonunda kendime sorduğumu hatırlar gibiyim.
Bir karakter var, adı Bilal... Üniversiteye gidiyor, mahalledeki camide güzel sesiyle ezan okuyor, insanlara yardım ediyor, mahallenin çocukları tarafından çok seviliyordu. Beyefendi ve dindar bir delikanlıydı.
Günlerden bir gün Bilal'in evinin karşısında, çocukların oynadığı boş arsaya apartman dikilir ve farklı kültürdeki yeni komşular taşınır.
İslam kültürü ile yorulmuş Anadolu gelenekleri ile biçimlenmiş huzur dolu sokağa yabancıların taşınıyor olması endişe uyandırır... Macera böyle başlıyor. Hatırladığım kadarıyla Bilal karşı apartmana yerleşmiş olan Feyza'nın bakışlarına takılıyor bir anda. İki farklı kültür iletişiminin sonucu ne olacağını merak ediyorum, heyecan zirve yapıyor.
Bir gün Bilal, ailesinin yönlendirmesiyle Bursa'dan biriyle evleniyor. Heyecan dolu aşk dolu heveslerini adeta bastırıyor. İlgi duysa bile Feyza ile evlenmiyor. Feyza'ya çok ağır geliyor. Davul bile dengi dengine demişler.
Yanlış anlaşılmaların ve tepkilerin sonucu yapılan evlilik sıkıntı ve eziyet olarak Feyza'ya geri dönüyor. Kocasından bir sürü sıkıntı dert tasa biriktiriyor...
Dedim ya aklımda kalan şeyler bunlar.
Bilal'in eşi, doğum yaparken vefat ediyor bir erkek evladını emanet bırakarak. Feyza da kocasından ayrılıyor Hilal ismindeki bir kız evladıyla. Anne kız birlikte yaşarlarken iyi günler birbirini kovalıyor. Zaman değirmen çarkı gibi... Hilal çok çalışkan bir kız oluyor. Geç vakitlere kadar kendini okutmak için çabalayan annesine yardım ediyor. O yatınca da mum ışığında derslerie çalışıyor. Kısa zaman içinde annesini okula çağırıyorlar. Endişeli bir biçimde okula giden Feyza, okulun kapısına kadar başörtü ile giden kızının birinci olduğunu öğreniyor.
Evlilik olaylarından sonra bunalım yaşayan Feyza büyük bir değişim ve dönüşüm geçiriyor. İslami kimliğe kavuşuyor devamlı okuyarak kendini geliştiriyor. Küçük kızını da İslam ahlak kurallarına göre yetiştiriyor. Hilal yetişkin çağındayken annesi hastalanır. Yakındaki bir doktoru çağırır. Bilal'in oğluyla Feyza'nın kızı böylece tanışmış olurlar.
Yıllar sonra doktor olmuş bir evlat ile babası Bilal, İslam ahlakıyla çiçek gibi ahlaklanmış ve karanlık gecesine ışık gibi doğmuş Hilal'i istemek için Feyza'nın evine girecekken evin pencereleri açılır, sokakla irtibatı sağlanır. O kitaptan öğrendim, yabancı erkeğin eve girmesinin endişesini ortadan kaldırmak için pencerenin açık bırakılmasını. Ve daha nice İslam ahlak kurallarının inceliklerini...
Bunu niye anlattım?
Hakka yürüyen Şule Yüksel Şenler Hanım Efendi'nin vefatı vesilesi ile ona bir Fatiha gönderelim istiyorum.
Bir dönem İslami düşünceyle, Müslüman kimlikli nesiller yetişmesi için en etkili yollardan biri olan roman yazmanın kapısını biraz daha aralamıştı. Roman, gerçeklere yakın edebi eserdir. Bu eser senaryoya dönüşüp ekranlara yansıyınca gönüllere biraz daha dokunmuştu.
İslami mücadele alanı olarak kalem ürünlerini tercih etmiş bir gönül insanına Rahmandan rahmet diliyoruz. El-Fatiha...