Hikmet Şahin Hocam,
Seninle bu sabah dertleşmeye geldim. Kabrinin başında dualar okuyup hasıl olan sevabı ruhuna gönderirken mezar taşında ölüm tarihi olarak 11. 11. 2009 yazıyordu.
Geçen hafta Genç Gazete de "orta yaşlı öğretmen" sıfatıyla kendisinden söz eden Abdülvasi Hocanın yazdıklarıyla bir kez daha hatırladım bu tarihi. O gün cenazenizi hatırlıyorum; İnegöl İshak Paşa Camii'nde öyle bir kalabalık görmemiştim. Onlar sizi uğurlamaya gelmişti. Kalabalık insan içinde iyiliğinize şehadet edenler o kadar çoktu ki...
Sayın Hocam,
Vefatınızdan tam 10 yıl sonra "mesele ağaç değil anlamadınız mı?" diyen sahte ağaç dostlarına inat bugün tüm Türkiye'de vefat yıldönümünüze denk gelen bu gün de 11 milyon fidan dikilecek . Bu taze fidanlar yurdumuzun toprağını ayakta tutabileceği gibi havayi da temizleyecek.
Tarih vefatınızı, fidanlarda bizim gibi öğrencilerimizi düşündürdü bana.
Sizin gibi öğretmenlikten başkanlığa geçmiş insanların eğitimi ve hizmetiyle diktiği fidanlar unutulacak şey değildir. Orta yaşlı oğretmenin size yakıştırdığı "Hikmet Başkan ve Hikmet Hoca" sıfatıyla bir tarafta ürettiğiniz hizmet bir tarafta yetiştirdiğiniz öğrenciler...
Filmi başa almak istiyorum...
Orta üç öğrencisiyiz İmam Hatipte. Arapça dersimize geldiniz. Şırıl şırıl akan berrak suyu andıran sesinizle kısa bir giriş konuşması yaptıktan sonra; kararlı ses tonunuzla hızlaca derse başladınız.
Konuşma ahenginizle adım atışınızın ahengi birbirine çok uyuyordu... Tane tane konuşur, ağır ağır yürürdünüz sıraların arasında. Okuldaki derslerin dışında bir gece tefsir dersine davet ettiniz. "Gençler, bu akşam sanayi Kur'an Kursunda tefsir dersimiz var " dediniz. Bir hocamızın bizi "özel" kabul edip davet etmesinin heyecanlı yaşadık üç beş arkadaşla birlikte. Büyük abilerle amcalarla oturup tefsir dinledik sizden.
Sonra sorumluluklar yüklediğiniz... Bitmeyen, bir ömür takip edebileceğimiz sorumluluklar...
Bizlere, babamızdan daha yakın, annemizden daha dokunaklı kelimelerle hitap ederdiniz... Şu mezarlıkta, az ileride rahmetli olarak yatan annem ve babam kadar değerlisiniz benim için.
Kaç İmam Hatipli neslin yüreğine dokundunuz, kaç fakir fukara insanın önünü açtınız değerli hocam. Kaç fidan diktiniz on yıllık öğretmenlik hayatınızda. Diktiğiniz fidanların gölgesi bir çok insanı barındırmak üzere genisledi de genişledi.
Belki de bu 11 Kasım günü ülkemizde ağaç dikenlere farklı bir mesaj vermek istiyorsunuz yıllar öncesinden... "Fidan, öyle dikilmez böyle dikilir" dercesine...

Yok hocam gelmiyor... Söyleyebileceğim kelimelerim tükendi şimdilik. Orta yaşlı öğretmenimiz, kelimeleri arasında üstü kapalı bizden de bahsediyordu zaten.
Hatırlarsınız... Cuma günleri İstiklal Marşı'ndan sonra dört sağlam adam, eve gitmeden önce yanınıza gelir, onlara küçük öğrenci kardeşlerine anlatabilecek güzel nasihatler söylerdiniz. Kendi kasanızdan o günün parasıyla 10 lira verip "bununla çocuklara ikramlık alın" derdiniz.
Bir taraftan muhabbet halkaları devam ederken bir vakfın kurulacağını ve oralarda güzel gençlerin yetişeceğinin haberini vermiştiniz. Oralarda dava bilinci kuşanan inançlı gönüllerin bir arada nefes alıp vereceğini söylemiştiniz.
Bizden önce de belki sevdiğiniz öğrencileriniz olmuştur. Lakin benim için sizinle ilgili hatıraların en güzeli; düğün gününümüzde bir belediye başkanı olarak yaptığınız konuşmaydı.

"10 yıllık İmam Hatipteki öğretmenlik hayatımda altın yıllarımı yaşadım. Bu zaman içinde birtakım gençlerle güzel çalışmalar yaptık. İşte bugün düğününü yaptığımız Ahmet kardeşimiz de onlardan biridir" diyerek şehadet etmiştiniz.

Babam gayretli çalışmasıyla bizim karnımızı kıt kanaat doyururken siz cömertlikle ilminizi açtınız bize. Uzakları, öteleri, ileri ufukları gösterdiniz. Müslümanca Düşünce Üzerine Denemeler isimli kitabıyla Rasim Özdenören'i sizden öğrendik. Mevdudi'yi seninle bildik. Hasan el-Benna'yı, Müslüman Kardeşleri... Ve'l-hasıl, dünya müslümanlarının dertleriyle dertlenmeyi sizinle öğrendik.

Bu dünyadan ayrılışının altıncı ayında seni anma programı yaptığımız vakit bir öğrenciniz "o gün okula beyazlar giyerek gelmişti Hikmet Hocam. "Hocam, hayırdır?" dediğimizde "Bugün İslam dünyasında bir firavun öldürüldü, Enver Sedat öldürüldü, diye" ifade buyurmuşsunuz. Sizin, dünya müslümanları ile
ilgileniyor olmanız bizim de ufkumuzu açmıştı.
Bazen abinizle karşılaşıyorum, bazen babanızla... Ellerine bakıyorum sizinkine benziyor, yürüyüşlerine bakıyorum sizi anımsatıyor.

Bursa'ya giderken yollar üzerindeki bat-çıklara girip çıktığımda yine seni hatırlıyorum. Bir yerel seçim öncesi makamınızda ziyaret ettiğimizde koltuğunuzdan kalkıp yanımıza oturmuş ve öğrencilik yıllarımızdaki gibi şen-şakrak espriler yaptığınızı hatırlıyorum. Öğrencilik yıllarımızda ilk defa futbol oynayışınızı, kalecilik yapmışınızı, bir penaltıyı kurtarışı hatırlıyorum.
Orta yaşlı öğretmene "Abdülvasi! içtimayı oyna, içtimai oyna" sözleriniz kulaklarımda çınlıyor hala.

Sayın hocam, bize sosyal sorumluluk duygusunu yüklediğiniz için bizim yaptığımız her türlü hayır ve hasenattan hanenize yazılıyor, bunu biliyorum.
Milyonlarca fidanın dikileceği ölüm yıldönümünde sizlerin diktiği fidanlar olarak, amel defterinizin kapanmayan bembeyaz sayfasına en güzel harflerle kayıt düşüyoruz: Şahidiz Ya Rab, Şahidiz Ya Rab... İsminizi duyduğunda sizi saygıyla anabilecek onlarca insan yüzlerce talebeniz var. Adınız gibi hikmetli bir öğretmenlik; soyadınız gibi şahin bir başkanlık yaptınız. Kararlarınızı hikmetle alıyor eylemleriniz şahin gibi vurucu oluyordu. Bize görevler verdiğinizde "görev tekrarını" askerlikten önce sizden öğrenmiştik. Bize bedava kitaplar dağıtır ve okutturursunuz.

Rabbim yaptığınız hayırları kat be kat karşınıza getirsin ve rahmetiyle muamele buyursun. Şimdilik müsaade sayın hocam.