Her şey olduğu gibi diye düşünmeye başlayan adam, yaşadığı günlerde memleketinde olan her şeye tek tek bakmak istedi. Memleketinde hafta geçmiyor ki bomba yüklü araç patlamamış olsun. Yüreğine bakıyor, acı içinde kıvranan yüreğinin dudaklarından dualar dökülüyor. Gözlerinden kızgınlık fışkırıyor zalimlere karşı.

Sonra memleketinin güneyindeki iyilik meleklerini düşününce gönlünü bir ferahlık kaplıyordu. İnsanlık adına gece gündüz, sıcak soğuk demeden çalışan yüzü ak insanlara maddi yardımda bulunmak için çabalaması gerektiğini hissetti.

Bunlar neden oluyor diye düşünen adam, cevabı okuduklarından ve cumhurbaşkanının, başbakanın söyledikleri arasında buluyordu. Düşünen adam, Anadolu'nun bu yükselişini, Batılı emperyalistlerin güç kaybetmesi olarak yorumladı. Bu halden korkan sömürgecilerin piyonlarıyla memleketimizi zora sokmaya çalıştığını kavradı.

Kafirler ve kafirlere uşaklık yapanlar, Müslümanların başarılarını kaldıramayacaktı tabii. Çatışma kaçınılmaz olarak kendini gösterecekti. İstanbul'da kazandığımız onca şehidimiz yanına Cumartesi günü Kayseri'de birçok şehit kazandık. Şehitler ordusunun sayısı da yükseliyordu. Onlar sayesinden bu topraklar bir kez daha bizim oluyordu.

Yetkililerimiz tedbirlerini alıyorlar. Askerimiz, polisimiz, savcımız ve hakimlerimiz gece gündüz çalışıyorlar. Bağımsızlık mücadelemiz her alanda yayılarak ve hız kazanarak devam ediyordu.

Her şey olması gibi olup gidiyordu. Kötüler, kötülüklerini yaygınlaştıkça sonlarının geleceği gibi. Onlar kötülük yaptıkça elim bir azap için yatırım yapıyorlardı. Bunu biliyorlardı. Kötüler kaybetmeye başladıklarında azgınlaşıyorlar ve mazlumlara zulümleri artıyordu.

Her şey olması gibi olup gidiyordu. Bir millet kahramanını, liderini, başkanını buluyor ve onun etrafında çelikten halkalar kuruyor. Onun sesine kulak veriyor, o ne derse öyledir diyordu. Zaman zaman anlaşmazlık olsa da onu çok seviyorlar. Onun gösterdiği hedeflere adım adım ilerliyorlardı. Millet şehitlerine acısa da sızlanmıyor, millet vatan için yapılması gerekenlere inanmıştı artık.

Her şey olması gibi olup gidiyordu. Gaflet içinde yüzenlerle, kafası karışık olanlar doğru ile yanlışı ayıramıyorlar. İstikametlerini belirleyen şey kendileri değil de rakip bildiklerinin karşısında olmaları belirliyordu. O kadar çok okumaları, o kadar çok öğrenmeleri ne gaflet örtüsünü kafaları üzerinden biraz olsun aralamamıştı.

Her şey olması gibi olup gidiyordu. Her acı milleti birbirimize daha fazla yakınlaştırıyor. Mazlumların duasına ortak olmak için yola çıkanlar, her defasında yoldan çıkmışlarla boğaz boğaza geliyordu. İyilik ve kötülüğün kadim mücadelesi gün geçmiyor ki taraftarlarından birer ikişer toprağa emanet etmesindi. Toprak da bu emanetleri mahkeme-i kübrada hesap verecekleri güne kadar saklayacaktı. Bunu da hatırladı düşünen adam.

Her şey olması gibi olup gidiyordu çünkü. Gece gündüzü kovalıyor, gündüzün ardından gece geliyor. Kuru kışın ardından rengarenk çiçekleriyle bahar geliyor. Yüksekten düşenlerin parçalanması çabuk oluyor. Alçakta duranların korkusu çok olmuyor.

Düşünen adamın kabuk bağlamış kalbine ağır geliyordu yapılan zulümler. Öteden beri insanlığın en büyük hatası diye sıfatlandırılan batıdan, batılılardan, batı medeniyetinden memnun ve razı değildi. Müslümanların bu hale gelmesi konusunda yorum yapanların Müslümanları suçlarken batılı kafirlere yönelik bir cümle kurmamalarına kızıyordu.

Evet, her şey olması gibi olup gidiyordu. Zira dünyaya tevessül eden Müslümanlar, kafirlerin yaşantısına özendiği günden beri başlarına gelmeyen kalmamıştı. Aldatıcı dünyanın geçici zevklerine yönelip bile isteye aldatılmayı seçmişti gafil Müslümanlar. Dünya, dünyalıklar, dünyaya bel bağlayanlar, dünyanın ötesine inanmayanlar, saf Müslümanı aldatmıştı.

Bunca zulmün, bunca kötülüğün, bunca darlığın ardından bir genişlik bekleyecekti gönüller. Değil mi ki her şey, ilahi kurallar güzergahında akıp gidiyordu. Düşünen adam da sabır ve namazla Rabbinden yardım beklenecek zamanları derliyordu gönül ikliminde.