Öğretmenlik hayatımda gerek başımdan geçen olaylar olsun gerekse başkasının başından geçenler olsun mutlaka o olaydan bir ders çıkartmaya çalışırım.Mevlana hazretlerinin dediği gibi "Kendinden öncekilerden ibret al ki kendinden sonrakilere ibret olmayasın".

Bende arada sırada öğretmenlik hatıralarını okuyorum.Okuduğum hatıraların ortak yönü "Her İnsan Özel" dır,düsturunun ön plana çıkmasıdır.Okuduğum bir "Öğretmenler Hatırası"nda şu iki örnek dikkatimi çekmişti.

1.ÖRNEK:"Öğretmen dersi anlatmış son 10 dakika da öğrencilerden dersi tekrar etmelerini istemişti. Kekeme bir öğrenciden başka hiç kimse parmak kaldırmamıştı.Öğretmen gayri ihtiyari bir şekilde hiçbir kasıt olmaksızın kekeme öğrenciye şöyle demiş,"Yavrum 10 dakika sana yetmez ki!".(Yani sen kekemesin 10 dakikada bitiremezsin demek istemişti).Bu cümle kekeme öğrencinin dünyasını yıkmış,uzun süre kendine gelememesine sebep olmuştu.

2.ÖRNEK: İnsana değer verenler her insanı ismiyle çağırmanın önemini bilirler.Ancak öğretmenlerden birisi mor kazak giyen bir öğrencisini hep "Hey! Mor kazaklı" diye çağırınca öğrenci küsmüş "Hocam benim ismim mor kazaklı değil, benim ismim Ayşe "diyerek moral bozukluğunu dile getirmiş ve kendisini eşya yerine koyan öğretmenini de hep olumsuz olarak hatırlamıştır.

Benim hayatımda genellikle rencide edilmiş çocuk yoktur.Her öğrencime ayrı değer veririm ve onu el üstünde tutmaya çalışırım.Ancak bazen dalgınlık sebebiyle bazı öğrencilerin kırılmasına sebebiyet verebiliyoruz.İmam Hatip lisemizde Kur'an dersine giriyordum.Kur'an dersinde genellikle Kur'an'ı herkese okutuyordum.

Öğrenciler sırayla okurken en arkada oturan birazda ufak boylu olan İbrahim'i fark etmemiştim.İbrahim'i atlayarak diğer sırada ki öğrenciye geçmiştim.Bir gün sonra ki Kur'an dersinde İbrahim okula gelmeyen öğrencinin en ön sıradaki yerine oturmuştu.

Tabii sırayla okurken sıra İbrahim'e geldi. İbrahim, son derece morali bozuk bir şekilde "Hocam!Dün herkese okuttunuz ama beni geçtiniz.Benim suçum neydi?" dedi.Durumu kendisine izah etmeme rağmen İbrahim'in kırgınlığı yıl sonuna kadar sürmüştü.

Öğretmen en çok kime soru soruyor en çok kiminle ilgileniyor konusu hiç öğrencilerin gözünden kaçmıyor.Bazı öğrenciler "Hocam Ahmet'in babası okula bilgisayar hediye etti diye Ahmet yanlış yapsa da öğretmen ona kızmıyor ama biz aynı hatayı yaparsak bize kızıyor" derler.

Bu tür konuları en güzel anlatan sanırım şu şiirdir.

ÖĞRETMENİM

Sana çiçek getirdim; dikkatini çekmek için

Her sabah karşıladım; bir gülücük görmek için

Selam durdum en önde; bir günaydın bekledim;

Okan´a gülümsedin; sanki beni görmedin.

Seni sevdim öğretmenim; yine de seni sevdim,

Bisikletim olsaydı, inan sana verirdim.

Sabah kırağıda geldim, buzda karda hep geldim;

Çok üşüdüm öğretmenim, üşümüşsün demedin.

Didem hastalanmış, Didem dedin Şebnem dedin,

Züleyha´yı, Tolga'yı her fırsatta severdin.

Hasta oldum bilerek, bunu hiç farketmedin;

Sevgini kazanmayı, bir tek ben beceremedim.

Kapılarda bekledim, tahtayı hep ben sildim;

Bazen ayağa kalktım, kimi zaman eğildim.

Gözümden yaş aktı bazen, kendi kendime sildim.

Sana yakın olmayı bir ben beceremedim.

Yedi binlere kadar birer birer yazın dedin,

Parmaklarım tutuldu, yazmaktan vazgeçmedim.

Defterlerine baktın Aytuğ ile Figen'in;

Dokuz yaprak doldurdum, ödevimi görmedin.

Şiir verdin Nalan'a, Zühal'in resmini övdün

Süreyya'ya güven verdin beni hiç mi sevmedin?

Gücensem de öğretmenim, hiç kızmadım, renk vermedim;

Arka sıradaki Mehmet, seni seven Mehmet'in.