Bazı olaylar hayatın olağan akışı içerisinde, insani davranışlardan veya insani zaaflardan ortaya çıkar, yani kurgu olmayan sosyolojik olaylardır. Ancak şuda tarihi ve sosyolojik bir gerçekliktir ki, pek çok olay kurgudur, planlanmıştır. Ve bu kurgu olaylarda asıl ulaşılmak istenen hedefler genelde gizlenir. Gizlenen hedefler ise büyük oranda, toplumun değer yargılarına zıt olan, o toplumun kabullenmesi zor olan hedeflerdir.

Örnek...Bir konuda ortaya çıkıp; " biz toplumda ahlaksızlık olarak ifade ettiğiniz şeyleri kabul etmiyoruz" dediğinizde, ister batılı ister doğulu, ister Müslüman ister Hristiyan olsun her toplumda tepki görürsünüz. Bu durum sizi, ulaşmak istediğiniz hedefi gizlemeye sürükler. Bu durumda asıl hedefinizi çağdaşlık, özgürlük gibi kavramlarla gizlersiniz.

Gizli hedefleri hayata geçirmek için başvurulan psikolojik yöntemlerin diğer aşaması, bireyelerin ve dolayısıyla toplumun gözünde hedefleri normalleştirmektir. Toplumun değer yargıları çerçevesinde, bırakın yapılmasını konuşulması dahi mümkün olmayan davranışları, yavaş yavaş konuşulur hale getirir, ardından "aman ne olacak ki" yaklaşımıyla kabullendirmeye başlarsınız.

Sonraki aşama ise o davramışın yapılabilir olduğunu, bunun çağın ve özgürlüğün gereği olduğunu zihinlere yerleştirmektir. Dünya medyasının yaklaşık %80 oranında "aynı zihniyetteki güçler" elinde olduğunu, bu güçlerinin ideolojilerininde, değer yargılarına savaş açan bir ideoliji olduğunu hesaba katarsak, toplumu olumsuz anlamdaki "hedeflere" doğru sürükleyen ana unsurun medya olduğunu görürüz.

20-30 yıl önce veya daha ömceki dönemlerde konuşulmaya bile utanılan bazı davranışların, şu anda sokaklarda sergilendiğini net olarak görebiliyoruz. Ve bu davranışların, 20-30 yıl önce televizyon dizilerinde veya gazetelerin "3.sayfalarında" yer alan davranışlar olduğunu tesbit ettiğimizde anlıyoruz ki, toplumu dönüştüren en önemli güç medyadır.

Bu medya imkanını toplumu olumsuz manada dönüştürmek için kullananlara karşı, medyayı olumlu manada kullanmanın ne kadar önemli olduğunu da buraya not düşelim.

Medya aracılığıyla, çeşitli sosyolojik ve psikolojik taktiklerle, asıl hedeflerini cicili bicili kavramlarla gizleyerek, toplumları ve dünyayı ahlaksızlık batağına sürükleyenlerin nihai hedefleri; dinlerin yok edildiği, ahlakın ortadan kaldırıldığı bir dünya oluşturmak, bu hedefe kolayca ulaşmak için savaşlarla veya hastalıklarla veya kıtlıkla nüfusu azaltmak, tek dünya devleti kurmaktır.

İnsanoğluna bunları reva gören savaş, kan, gözyaşı, açlık, aile yapısının çökmesi, gençlerin hayatlarının mahvedilmesi gibi olumsuzlukları yapanlar şüphesiz ki "insanın apaçık düşmanı" olan İblis ve şeytanlarıdır. Ve belli bir plana dayalı olarak, asıl hedeflerini gizleyerek amaçlarına doğru ilerlemektedirler.

Üç günlük dünyada, üç kuruşluk menfaatler için, üç beş dakikalık zevkler için yada üç beş putlaştırılmış kavram uğruna, batıla köle olmanın bize bir faydası olmayak, evlatlarımıza bir faydası olmayacak, insanlığa bir faydası olmayacaktır.

Sadece günlük ve sadece dünyevi kaygılarla hareket edip "gizlenen hedeflerin" bizi ve dünyayı nereye sürüklediğini gözden kaçırmamalıyız.

Dünyaya bakıp, medyaya bakıp, sokaklarımıza bakıp "çağdaş" insanlığın daha iyiye doğru mu yoksa daha kötüye doğru mu gittiğini görebiliriz. İnsanlığın eskiye nazaran daha mutlu mu yoksa daha mutsuz mu olduğunu anlayabiliriz. Sadece uyuşturucu kullanımındaki artışa, boşanma oranlarındaki veya intihar sayılarındaki artışlara bile baktığımızda insanlığın gidişatının ne yönde olduğunu görebiliriz.

Ezbere yargıları, tabulaştırılmış kavramları, medyadaki yönlendirmeleri bir kenara bırakıp, her kesimin gerçek gidişatla ilgili durumu fark etmesi ve harekete geçmesi gerekiyor.