Ömrümüzün baharı sayılan vakitler İnegöl İmam Hatip Lisesinde okuyorduk. Çok değerli hocalarımızın rehberliğinde birçok İslami ilimleri, susamış bir insan misali kana kana içiyorduk.

Biz, bir avuç genç, diğer arkadaşlardan biraz farklı düşünüyor ve tahsil ettiğimiz ilimlerin gereğini yapıyor hatta öğrendiklerimizi alt sınıflardaki kardeşlerimizle de paylaşıyorduk. İman ilkelerini samimiyet ve ciddiyetle hayatımızın prensipleri/ölçüleri haline getirmeye çalışıyorduk. Ortaokul gençlerine hangi konudan bahsedelim diye düşündüğümüzde bizi en çok etkileyen "hayat ölçümüz" konusu olurdu.

"Hayat ölçüsü nedir?" sorusunu sorar, sözün sonunda söyleyeceğimiz şeyi başta zikredip ispatlamaya çalışıyorduk. Açıklayıcı bir anlatımı örneklerle süslüyor ve genç dimağların gönüllerinde inşa etmeye çalışıyorduk bu ilkeleri.

Biz liseli gençler olarak her şeyi çok iyi öğrenmiş miydik ki ortaokuldaki kardeşlere anlatıyorduk? Tabii ki hayır? Bizler de yeni yeni öğreniyor ve pratik ediyorduk hayatımızda. O günlerde bizi tetikleyen şey, Peygamberimiz ve sahabe-i kiram, nüzul eden ayet-i kerimeleri parça parça öğreniyor hayatlarına tatbik ediyorlar sonra gelen ayetleri de aynı ruh haliyle kabulleniyorlardı, cümlesiydi.

Çok uzun yıllarımı almıştı "hayat ölçüsü" kavramını gönlüme yerleştirmek. "Hayat ölçüsü" yani hayatımın ölçüsü acaba neydi, ne demekti?

Ölçü kelimesini tefekkür etmem gerekiyordu. Derince düşünüldüğünde bir medeniyetin en temel kavramlarından biriydi ölçü. Kural, kaide, usul, birim gibi kavramlarla akrabaydı.

Her alanda farklı matematiksel bir ölçü kullanılır. Uzunluk ölçüsü metre, ağırlık ölçüsü kilogram, sıvıların ölçüsü litre vb.

Bu tür yaklaşımlar liseli bir genci ikna etmeye ve farklı açılardan meseleyi ifade etmeye yetiyordu. Her ölçü, kendi alanında, doğru kullanıldığında istifade edilebilirdi.

Hatta futbol oynarken futbol topu ve kramponlar; basketbol oynarken basketbol topu ve ona has kıyafeti, sahası... Voleybol da masa tenisi de kendine özgü mekanda oynanıyordu.

İnsanların hayatını tanzim eden/ düzenleyen bazı kurallar vardır. Bu kuralların perde arkasında o toplumun mazisi içinde inşa ettiği gelenek vardır ve o gelenek kurallara kaynaklık eder. Bu geleneği de biçimlendiren bazı temel inançlar mevcuttur.

Müslüman bir insanın tutum ve davranışlarının ruhuna, imanı kaynaklık etmelidir. İman, ruhunun rahatlığı için çok önemli bir cevherdir. Neye iman edilmesi gerektiğini, İslam dinine girerken kabul etmişizdir. İslam dininin kural ve kaideleri "hayat ölçüsü"dür. İman ettiğini haykıran bir yürek, hayatının kırmızı çizgilerini haramlar ve farzlar olarak belirlemiştir.

Mutlaka yapılması gerekenler ve asla yapılmaması gerekenler belirlenmiştir iman ettiği İslam dini tarafından. Bu budur.

Lakin 19. yüzyıldan itibaren değişen dünya şartları Müslümanların bir çoğunu, iman etmiş oldukları İslam dinini, önce hayatından kopardı. Askeri alan, sivil alan vb. der gibi hayatı parçalara ayırdı. Dini hayat, sosyal hayat, kültürel hayat vb. kavramlarla bölmeli kafalar oluşturuldu. O başka, bu başka dedirtildi.

Laiklik, kurumlar arası (siyaset-kilise) münasebetini belirleyen bir kavram olmaktan çıktı; bireyin hayatını bölümlere ayıran bir kavrama dönüştü.

Bedenle ruh birbirinden ayrılmayacak kadar parçalanmaz bir bütün idi. Ruh ile dinin arası da böyleydi.

Bir insan, hayatının tümünü dinin kurallarına göre yaşarsa gerçekten iman etmenin tadına varacaktı. Allah'ın gücü kuvveti karşısında, örümceğin evi kadar zayıf tuzaklar kuran kafirler global manada İslam dışı bir sistem yerleştirmeyi başardılar.

Şimdilerde müslüman anne babanın çocukları o global dünyanın ölçülerine göre şekilleniyorsa, bu İslam dinini sosyal hayatta yansıtamamanın sonucudur.Gençler sanalda ve çevrelerinde gördüklerine inanmakla inancın hakikatlerine teslim olmak arasında gaflet girdabındadır.

"Allah katında din İslamdır" buyuran kitap, bize ruh dünyamız ile bedenimiz arasındaki en büyük rabıtayı ortaya koyar. Çünkü hayatın sahibi alemlerin rabbi Allah'tır ve bir gün dünya hayatında yaptıklarımızdan hesaba çekecek olan da Odur. Hayatının ölçüsünü Kur'an ve Sünnet olarak, haramı-helali günahı ve sevabı davranışlarının sınırı olarak belirlemiş, özgürlüğünü dahi bu meşru sınırlar içinde ilan etmiş bir mümin, imanın hakikatine ermiştir.

Bazen görür ve düşünürüm; sokaklarda İslam tesettürüne aykırı kılık kıyafetle gezenlerin hayatında kimler hükümferma oluyorlar. Modacılar kılık kıyafetin ölçülerini belirlerken; ekonomistler de faizli sistemin nasıl çalışacağını tesbit ediyorlar.

İlhamını İslam'dan alıp asrın idrakine hakikati haykıracak gerçek ve kavi iman sahiplerine ne kadar da çok ihtiyacı var müslümanların.

Yakın gelecekte coronavirüs denen salgın, kuyruğunu kıstırıp dünya topraklarının bir köşesinde büzülüp kaldığında bile İslam, Müslümanların hayat nizamı olmayacaksa, hayatına İslam'ı yerleştirenler yine rahat edemeyecekler. Yeni nesillerimizin dinden uzaklaşmış fikir, düşünce, hareket ve tutumlarına üzüntüyle izleyeceğiz maalesef.

lisede öğrenmiş olduğumuz İslami ilimler hayatımızın kurallarını belirlemede ne kadar etkili olabiliyor tespit etmek mümkün. Hayat ölçüsü kavramı göz ardı edebileceğimiz bir kavram değildir.

Bir fotoğraf albümünde tüm hayatını sabitlenmiş karelerde gören insanlar, yarın ahirette "ikra kitabeke" (oku kitabını) denildiği vakit, o amel defterinde her şeyi tek tek göreceklerdir. Bir "günlük gibi" not edilmiş her davranışımız hayat ölçüsü defterinde gözler önüne serilecektir vesselam