Genç kız, Cuma günü İstiklal Marşı töreninden sonra derneğe gidip sohbet dinliyordu. Haftanın her günü derslerin sıkıcılığından kurutulmak için gönlünce tercih ettiği bu mekanda güzel nasihatler kulak veriyordu. Gözleri derneğin zeminindeki kırmızı halının derinliğinde kaybolurken sesin geldiği yöne çevirdi başını.
Her hafta kendilerine hitap eden ses bu sefer konumuz “haya” demişti. Hayasından dolayı yanakları kıpkırmızı olan genç kız, yeni başladığı okulunda on ikinci sınıfta okuyan Kevser’in sözünü dinleyip geliyordu. “Haya” kelimesinden mülhem, ruhuna dokunacak sözler dinleyeceğini hissetmişti bu hafta.
Daha önce de annesinden çokça duyduğu benzer sözlerin üzerine kondurabileceği başka özlü sözler duyabilecek miydi? Kısa süre sonra bunu anlayacaktı. Eliyle örtüsünü düzetti. Oturuşunu bir daha gözden geçirdi.
Haya, denilince aklına cennet kadınlarının Seyyidesi Hz. Fatıma (r.a) geliyordu. Şimdi söz döndü dolaştı ona geldi. Bir hatıra içinde anlatıldı tüm macera. “Peygamberimiz (sav) Hanımlara Nasıl Davranır” isimli bir kitapta belirtilmiş olduğu gibi. Hz. Fatıma o kadar haya sahibiydi ki, vefat ettiğinde gece karanlığında gömülmek ister. O kadar sakınan biriydi ki, kıyamet gününde Rabbimizin huzuruna giderken “bakışlarınızı çevirin Fatıma geçiyor” denilecekmiş. Efendimiz (sav) “babasının annesi” diye hitap edermiş. Her gazadan sonra kızının yanına uğrarmış. Hatta Hz. Ali (ra) ikinci evlilik için Ebu Cehil’in kızı teklif edilince karşı çıkmış.
Hz. Fatıma (ra) genç kızlarımızın sembol ismi olmalıdır. Her haya sahibi genç kızımız ona hayranlık duymalıdır. Hayranlık duymak zorlanarak olacak iş değildir biliyoruz. Ancak cehaletle, bilgisizlikle de olmaz bu. Efendimizin (sav) “Kızım babam peygamber diye güvenme, yarın ben bile ne olacağımı bilmiyorum, yarın için hazırlık yap” uyarısını ciğerimizde hissetmeliyiz.
Gönül iklimi dalgalandı genç kızın bu sözden sonra. Bakmaya kıyamadığı kızı için böyle söyler miydi bir baba? Onu korumaz mı sıkıntılı günlerde… Kendi babasının kendisi için yapabileceklerini hatırladı. Saat kaç olmuştu farkında değildi. Saatlerce de dinleyebilirdi Seyyide Fatıma’nın hikayelerini. Hava kararmıştı ki sıcak çaylar geldi. İkram da kararınca idi.
Çay yudumlarken, Hz. Osman’ın (ra) nasıl bir haya sahibi olduğunu vurgulandı. Bir hurma bahçesinde otuyorken Hz. Ebu Bekir (ra) geldi, yanına oturdu. Sohbet devam ediyordu. Hz Ömer geldi, o da oturdu ve sohbet devam etti. Ardında Hz. Osman geldi, Efendimiz (sav) elbisesini toparladı. “Neden?” diye sordu meraklı dostlar. “Semada melekler bile Osman’ın simasından haya ederlerken…” dedi kutlu elçi.
Sonra “ezberleyin bakalım” diyen bir söz ile irkildi. Ne güzel kendini kaptırmıştı. Nereden çıktı bu ezberleyin sözü. Kendini sorumluluk altında hissetti ve birden gerildi. Sonra “El hayaü minel iman” Arapça cümleyi duydu. Bu kadar mı? Evet, bu kadardı. Üç kelimeyi ezberlemek zor değildi ama manasını merak etti. “Haya, imandandır” açıklaması yetecekti ancak sohbet, söz sözü açarak ilerliyordu. Yanındaki bir elin parmak sayısını geçmeyen sayıdaki arkadaşları ezberleme çalışmaları yapıyordu.
Evet, haya iman kaynaklıdır. İmanı olanlar Allah’tan hakkıyla utanmaya, sakınmaya çalışırlar. İnsanlarla iletişimlerinde bu haya duygusu ön planda olur. “Haya güzeldir, ancak kadınlarda olursa daha güzeldir” sözünü gönlünü mest etmişti. Erkekler de haya sahibi olmalıydı demek ki. “Gözlerini haramdan sakınma” emri varmış kadın ve erkek için. Dolayısıyla bir yük değil şahsiyet oluşumu için çok önemli bir aşama idi bu haya damarı.
“Utanmıyorsan istediğini yap” sözü çok önceki tarihlere dayanıyormuş, diye düşüncü genç kız. Utanmak insan için bir “iç denetim” imkanı sağlıyordu demek ki. Bir misalle anlatıldı; anlamazdı arabalardan lakin bu konuda iyi örnek oldu. Araçlarda motor fireni varmış, ne kadar gaza basarsan bas hızlı gitmiyormuş araba. Haya/utanma bizim için bir fren gibi. Özgürlüğümüzü kısıtlıyor gibi görünse de bizi yüz kızartıcı davranışlardan koruyor demek ki…
Batılılar, bu hayadan gelen çekinme olayını bir hastalık gibi değerlendirse de insanı hakkıyla tanıyamadığının bir işaretiydi bunlar.
Büyüklerimize karşı gelmekten, ağzımıza geleni söylemekten, kaba davranmaktan, insanlıktan çıkmaktan, hassas düşünmeye, latif ve nezaket dolu davranmaya vesile olan hep hayadır. Ve biz bunu çalışarak, terleyerek elde etmiyoruz. Sadece fıtratımızı bozmadan yaratılışımızı zorlamadan devam ediyoruz. İman, haya damarımızı besler, onu anlamlı ve bereketli kılar.
Burnunu göstermekten utanırdı süt ninem
Kızımın gösterdiği kefen bezine mahrem”

Hem şiiri ezberledi, hem hadis-i şerifi ezberleri gönül rahatlığıyla. Akşam safrada anne babasına güzel bir ziyafet verecekti. Kevser ablasına kendisine örnek olduğu ve davet ettiği için teşekkür edip evine yöneldi.