Anlamanın anmaktan geçtiğini söylediğinden onunla yaşadıkları "an"lardan bahsetmesi gerektiğini de bildi yıllarını birlikte geçiren adam. Liseli yılların başlarıydı tanıştıklarında. Onca zamanı birlikte geçirmiş olduğu yiğit insandan ayrılalı yıllar olmuştu. Şimdi onun ayrılışına ağıtlar düzme zamanıydı. O gittiğinden beri düzenleri bozulmuştu biraz.

Ondan çok şey öğrenmişti bir ikindi vakti mescitte toplanan gençler. "Gençler" denildiğine bakmayın birçoğu otuzunu kırkını aşmış, başında saç kalmayanlar ile sakalına aklar düşenler aynı halkanın etrafında idiler. Yeni yetme liseli gençler artık onu muhabbetlerden tanıyorlardı.

Anlatılanlara göre o, bir imam olmasına rağmen o kadar farklı bir insanmış ki bunca insanın hayatına dokunmuş, onları dini yaşamak üzere teşvik etmiş... Bunca insanın her birinde derin izler bırakan birini mütevazı oluşu dikkatini çekiyordu.

Elle tutulan gözle görünen, fedakar, okuyan bir gençliğin oluşması için Bursa'nın köylerinden birinde imamlık yapması onu engellememiş. Adeta tırnaklarıyla tırmalayarak bir nesil yetiştirmiş. Şimdiki ağabeylerimiz, hocalarımız onun destansı hayatını bizlere anlatıyorlar, diye düşünüyordu genç nesilden biri.

Anmak için toplanan mecliste, akademik kariyer yapan biri; "Allah bana tefsir dalında doktora yapmayı nasip etti ancak ondan dinlediğim tefsirin tadını ilahiyatta hiçbir hocamdan alamadım, bunu samimiyetle söylüyorum. Onu Yasin Suresinin ikinci sayfasında bahsi geçen "şehrin öbür ucundan koşup gelen bir adamdan" bahseder ya, o da bizim için öyleydi. En çok bu vasıf ona yakışıyordu. Koşup gelen ve bizleri uyaran adamdı o."

Sonra o mecliste, onun hakkında herkes bir şeyler söyleyebilirdi. Çünkü dava arkadaşıydı her biri. Hayatlarına anlam veren her bir davranışın ardında onun sözleri vardı.

Kürsüdeki sakallarına aklar düşmüş öğretmen için unutulmaz bir sözü vardı. "Bekarken yüzde yüz elli çalışacaksınız ki evlendiğinizde yüzde yüze düşersiniz." Bir fedakarlığın ete kemiğe bürünüp kelimelerde görünmesiydi bu cümle. "Kalk ve korkut" uyarısını alan bir Peygamberin adımlarının takip eden nesilleri yetiştirmek için yola fırlamış bir adamdı. Kollarını makas gibi açarak "durun gençler bu cadde çıkmaz sokak deyip" onları bir kitabın başına oturtmuş bir adamdı.

Öğretmen olan , eski notlarını kurcalamıştı kabri başına varmadan. Ondan dinlediği ve kayıt altına aldığı o kadar farklı bilgiler vardı ki. İlminin derinliği varsa bir nebze ona borçluydu. Kabri başında okunan kerim sayfalarının satırları ve ardından yapılan dualar sonrası musafaha yapıp ayrılırken bakışları mezar taşına kaydı. "Yusuf Adalan / 1965-2007" tarihleri gözüne ilişti. "Eğer bizi görüyorsa çok mutlu oluyordur" dedi, fısıltıyla sarıldığı dostunun kulağına.

Musafaha yapmayı ondan öğrenmişlerdi. Merhum lisede yaptıklarını anlatırdı. "Gıcık olduğumuz hocaların önünde gençlerle "çak çak" yapıp başparmaklarını kavrayan el kavuşturmalarımız ve sarılmalarımız hoşumuza giderdi." Onu bize de öğretti bir peygamber sözünü: "Kim musafaha yaparsa elleri ayrılmadan ikisinin de günahları hazanda yaprakların döküldüğü gibi dökülür." Gençliğin heyecanı ile öğrendiklerini birçok genç de yapar olmuştu okullarında.

Ayrılık acısı, hasret ve özlem onca yılın biriktirdiği sararmış yapraklar gibi herkesin eteklerini doldurmuştu. Onun öğrettiği şeyleri onu hatırlayarak yapmak, hatırladıkça dua etmek ne büyük bir vefaydı. "Vefalı dostlar" demişlerdi sosyal medyada kurdukları gruba da. Şimdi sadece mazide temelleri atılmış bir vefanın müritleriydi. Geçmişleri çok hareketliydi, cahil cesareti ile yaptıklarını düşündükçe kendilerini büyümüş hissediyorlardı.

Liseli gençler olarak birden büyümüş olduklarını hissetmişlerdi. Memleketin bilmedikleri mekanlarına beraber gittiler. Anadolu'nun tarihi ve turistlik şehirlerini gezdiler. O gezilerden birinde, Çanakkale'de, olan olmuştu.

Dikkatsiz ve uyumsuz bir şoförün marifetsizliğiyle meydana gelen kazanın sonucunda ayrılmıştı toprağın üzerinden. Şimdi dokuz yıl geçmiş olmasına rağmen özlem ve hasret etkisini artırmıştı. Dokuz yıldır her sene ardından amel defteri kapanmayan birini anmak gençlere iyi gelmişti. Onunla dost olmak bahtiyarlığını yaşamakta olanlar her sene burada, kabri başında bir araya geliyorlardı.