Yan yana durması bile zor olan iki kelime bunlar artık. Halep ve vahşet, Halep ve yıkım, Halep ..... vb. daha nice olumsuz kelimeleri yan yana ard arda sergileriz de Halep ve İnsan, Halep ve İnsanlık yan yana gelmez bugünden sonra.
Küçük bir toprak parçasından yapılan bu kahreden zulümler, ihtiyar dünyanın sırtına çirkin bir kambur olmuştur. Adam, bu çirkin kamburun nasıllığını anlatmak istiyordu sınıflarda. Öğrencilerinin karşısından ders yapmak isteyen biri olarak vicdan yangınından bir parça kot attı sınıfın ortasına.
Ancak üniversitenin eşiğinde çırpınan bu zavallı beyin sahipleri, büyük tabloyu görmedikleri gibi kendilerine daraltılmış ve içine heyecan ile korku üflenmiş sıradan dünyan zevkini(!) yaşamak istiyorlardı. Her edebiyat dersi böyle tartışmayla geçecek ve ders işlememiş olacaklardı. Böylece (!) üniversiteye hazırlanmış olmayı uman bu gençlere başka doğruların varlığından söz açmak zordu.
Halep'le ilgili birçok bilgi almıştı yürekleri yakan. Bu yürek yangını cep telefonuna gelen her haberde harlamış oluyordu. Harlanan ateşin bir gün kendi ülkelerini yakacağı endişesinden ağır basıyordu Halep'te olanlar. Oradaki insanları, insan gibi öldürseler gam yemeyecekti. Savaş idi bu, ölen de olacaktı öldüren de.
Ancak hayazısca, edepsizce yapılanlar. Kaçırılan Müslüman kadınlara tecavüz edip çırılçıplak muhaliflerin/yakınlarının karşısında teşhir eden o köpek soylu vicdansızları düşündükçe tüyleri ürperiyordu.
"İnsan olan herkesin Halep için bir şeyler yapmalı" diye koşuşturduğu bir yerde habersiz veya gafil tipler kılını kıpırdatmadılar. Halep'e yapılacak ufak bir düşünsel yolculukta "neler yapılabilir?" sorusunun cevabını taşır. En basitinden Halep ile ilgili haberlere kulak kabartıp "ne oluyor burada?" ile başlamalıdır.
Şimdi başladık mı? Bilgi sahibi olduk mu? O bilgi bizi sarsar, etkiler ve harekete geçirir. Bir çığlık patlar dudaklarımız arasından. İki elimizle kuru başımızı tutar, aklımıza geleni yaparız. Birilerine anlatmalıyım, bu ateşi her vicdana ulaştırmalıyım derdine yakalanırız.
Gayri ihtiyari ceplerimizi kontrol ederiz. Verebilecek bir şeyler var mıdır acaba?
Elimize dokunan ne varsa avucumuzda gizleyerek yardım kutusuna bırakırız. Bu gizlilik verilenin çok değerli olmamasını ifade etmez. Belki ufak bir şeydir, lakin gönlünden kopandır. Dualara sarmalanmış, gözyaşları ile yıkanmış bir infakın değerini kim biçebilir. Yerini, konumunu sabitleyen bu ifadeler bir işaret taşı gibiydi.
İnsan aslında Halep'teki vahşetten çok kendini düşünmelidir. Yarın Halep ile ilgili sorumluluğunu yerine getirdin mi, bir Müslüman kardeşine yardım ettin mi sorgusundan korkuyor olmalıyız, diye düşündü adam.
"Zayıf bırakılmış kadınlar çocuklar için niçin savaşmıyorsunuz?" sorunu var Nisa Suresinde. Bu soru şimdilik kitapta ancak kıyamet gününde Cennetten bizi mahrum edecek bir tehlike arz ediyor olacaktır.
Adam içindeki isyanı, Ey Batı diye haykırıp ağzına geleni söylemek istiyordu. Akşamları Suriye Halep için yapılan faaliyetlere katılıp bir şey yapamamanın baskısından kurtarmaya çalışıyordu herkesin yapabileceği bir şeymiş gibi.
Halep'te yaşayanları asrın kahramanı ilan ediyordu. Hele hele orada bulunan yardım ekiplerinde çalışan o kahraman yüreklerin halini aklı ermiyordu. Onlara hayranlık duyuyor ve sabırlar diliyordu.