İnsan dünyaya
bir hammadde olarak geliyor. Yani, işlenmeye hazır bir halde teşrif ediyor bu
topraklara. Gelişmeye, büyümeye müsait bir boyutla nefes alıp vermeye başlıyor.
“İslam fıtratı üzerine doğar her insan” buyuruyor ötelerden haber veren Kutlu Elçi
(sav). Sonra, annesi babası gelişim
sürecine başladığında Yahudi veya Hıristiyan yapıyor o yavruyu.
İnsanın,
beden ve ruh olmak üzere iki boyutu
vardır. Bu topraktan aldığı besin maddeleriyle kalıbını doyururken manevi
unsurlarla da ruhunu geliştirir.
“Kişisel Gelişim”
deyince aklımıza vücut yapmak gelmez. Fiziksel olarak üçgen vücut ve güçlü
kaslar hedeflenmediği gibi böyle şeyler kast edilmezde. Kalbin hareketlerini, görmezden geliriz çoğu
zaman. Duygusal karakteri tanımlamak uzun bir süreç ister ve erbabından
gayrisine zor gelir bu işler. İnsanı kalbinden yakalayan gönül erbabı, ona
gönlümüzün en büyük eylemini öncelikle icra ettirmek isterler. Bu eylem;İman
etmektir.
Bir kalbin en
büyük eylemi budur; inanmak. Bazı hareketler kabiliyet işidir ya, aynen öyle.
Kalbimizin kabiliyetlerini bilmek zorundayız. Ne kadar dürüst kalabiliyoruz, ne
kadar fedakarlık yapabiliyoruz, ne zaman yeter artık deyip sabırsızlanıyoruz?
Kalp
denizimizin sahillerinde mi geziniyoruz yoksa kalp denizinin derinliklerine
inebiliyor muyuz? İnsan dünyalık olarak neyi/neleri bilinçli bir şekilde
reddedebiliyorsa ondan daha yüksektir.
Uğruna en değerli canını bile verebilecek kadar önemli cevher taşıyorsa
yüreğinde o insan ne büyük bir insandır. “Hakiki imana ermiş bir kalp sahibinin”
dünyada elde edeceği daha büyük bir hazine olamaz. İman ne büyük bir hazinedir.
Kırk haramiler bile onun peşindedir ama çarçur etmek için arayıp dururlar.
“Gerçek
pehlivan rakiplerini yenen değil, kızdığında nefsini yenendir.”
Dövene elsiz gerek
Sövene dilsiz gerek
Derviş gönülsüz gerek
Sen derviş olamazsın
Sen Hakk’ı bulamazsın
der Yunus Emre.
Kalbin en
önemli eylemlerinden biri de niyet etmektir. Kalbin bir şeyi yapmaya
yönelmesidir. Davranışlar/ameller vücut organlarının işi iken o davranışlara
anlam katan niyetlerdir. Amelin amacı çok önemlidir ve mizandaki ağırlık
noktasını teşkil eder.
Bir adamı
vurmak için tetiğe basan elin sahibi kahraman mı yoksa katil mi? Cömertçe ikram edilen bu kadar iyilikler bir
menfaat karşılığı mı yoksa sadece Allah rızası için mi? Meydanlarda bu kadar nutuk atarak insanları
yönlendirmeye çalışan insanın amacı nedir?
Sorular
çoğaltılabilir. Kalp merkezinden habersi bir iş olmaz. Ancak akıl tarafından
ikna edilmiş bir kalp doğruluktan ayrılırsa yapacağı davranışlarda kendini
rahatlatmak isteyecektir. Bu yüzden kalbini dikkate almadan kişisel gelişim
çabaları eksik kalacaktır.
Akıl,
topladığı bilgilerden bir takım çıkarım yapabilir. Şu şöyle olduğu için bu da
böyledir, diyebilir. Mantıklı, kârlı hesaplar yapabilir. Matematik dersinde notları
süper olup da kâr zarar hesaplaması yapamayan insanlar vardır. Dâr-ı dünyanın,
dar zamanlarında darlanmış bir yürekle yaşayanlar belki kısacık aklının
çıkarımlarına esir olabilir ama sonsuzluk zaman dilimi üzerinden yapılacak
hesaplamalar da yanılırsa vay haline.
“Ameller niyetlere
göredir, herkese niyet ettiğinin karşılığı vardır. Kim dünyalık elde etmek için
hicret ederse o dünyalığa; kim de güzel bir kadına kavuşmak için hicret ederse
o kişi de güzel kadına kavuşabilir.”
Müminin
niyeti amelinden üstündür.
Kalbin temiz
tutulması, iyilikten yana tavır konulmasına teşvik edici bir söz. Yapamazsan
bile öyle temenni de bulunmuş olmak güzeldir. Ancak aşırıya kaçıp, yapmacık bir
hale düşürecek bu cümleler bir kaçış ve acizlik yolu açmamalıdır.
“Uhud dağı
kadar altınım olsaydı, üç gün yanımda tutmaz, ihtiyaç sahiplerine dağıtırdım”
diyen Efendimize (sav) kulak verelim. “Cennete giren bir kimse oradan asla
çıkmak istemez, ancak şehit müstesnadır. O dünyaya dönüp tekrar şehit olmak
ister. Ben de Allah yolunda şehit olsam, sonra diriltilsem tekrar şehit olsam
temennisinde bulunmuştur.
Niyet, istemeyi gerekli kılar.
“Vermek
istemeseydi istemek vermezdi” vecizesini hatırlayalım. Eğer bir şey bize derinden derine
istetilmişse bize, demek ki bize verilecektir. Bir davranış, henüz gün doğumunu
görmeden geceden hazırlanır, alt yapısı düşünce ve gönül dünyasında atılır tohumu.
İstekler üzerinden inşa edilir insan. Ne olacak canım sadece basit bir istek.
Ne olabilir ki küçümencik bir istek tomurcuk oluverse yürekte.
İşte değişim
yani gelişme başlamıştır. Bir kibrit ışığıdır tutuşturan tüm mumları.
İsteklerimiz öncesinde bir şeyler var mı acaba? Evet. Bilmek, görmek ve
duymakla gerçekleşecektir. İyiyi görüyor öyle yapmak istiyorsunuz, zalimi
görüyor ona uzak kalmak istiyorsunuz. Biri hakkında size övgü dolu sözler
aktarılıyor. Görmeden seviyorsunuz onu, belki de aşık oluyorsunuz. Ya da başka
birinden bahsediliyor çok güzel/ yakışıklı ama kabanın biri, anlayışsız öküzün
teki…
O vakit
öğrenmek yani görmek ve duymak kişisel gelişim için en önemli ve ilk aşamadır.
Tohumlar
baharda meyveye duracaktırlar. İHMED AKADEMİ bu baharın adıdır. Tohumların
yeşermesini beklemekle geçen günlerin ardından başlayacaktır büyük değişim.
Asrın Fatımalar yetişecektir inşallah…