“Sınıfta siyaset konuşulmaz hocam” dedi “Baban sana ne tür nasihat ediyor?” diye sorduğum öğrencilerimden biri. Evet, böyle öğretilmişti. Sınıfta siyaset konuşulmaz, öğretmen siyasi görüşünü belli edemez vb. genel geçer kurallar hep var olagelmiş.
Bir kaçış kapısı ararsak bu cümlelere sığınırız. “Ben öğretmenim o konularda açıklama yapamam” dersiniz mesela… Bir liman gibidir bu genellemeler. Ancak isteyen herkes fikrini bir şekilde belli eder ya da anlamak isteyen biri, bir memurun siyasi düşüncesini bir şekilde anlar. Gerçi bundan korkmanın bir anlamı yoktur. Zira insanlar görüşleri çerçevesinden diğerlerinden farklılaşır ve özgünleşir.
Hatta aynı tarafın bile onlarca farklı yaklaşımı, değerlendirmesi olabilir bir rengin tonları gibi. Belki de bu fikir beyansızlığı daha güvenilir gibi görünse de silikleşme, farksızlaşma, sıradanlaşma ya da tektipleşme gibi tehlikeleri de barındırıyor olma ihtimalini da saklı tutmak gerekir.
Sınıftaydık ve birkaç öğrenci aynı cümlenin arkasına sığınınca perdeyi yırtma zamanı geldi. “Hadi siyaset konuşalım” dedim. Siyaseti konuşalım ama partileri değil, tasavvufu konuşalım ama tarikatları değil, futbolu konuşalım ama takımları değil, diyerek bir sınır çizmiş olduk.
Biliyoruz ki siyaset, hayatın her alanına istesek de istemesek de müdahalede bulunur, yön verir. Çünkü hayatın temel kurallarındandır. Siyaset bir yönetim meselesidir. İnsanın olduğu her yerde bir yönetimden bahsedilebilir. Öyleyse siyaset nasıl yapılmalıdır, ilkeleri, kuralları konusunda konuşmak da bir sakınca olmaz. Zira okullarımızda seçimler yapıyoruz, başkan adayları demokratik hakları çerçevesinde konuşmalar yapıyorlar, sandık konuluyor öğrencinin önüne, oy kullanıyoruz derslerimizi aksatmak pahasına.
Siyaset direk particilik olarak anlaşıldığından sakınmak istenmesi normaldir. Genç beyinler birden herhangi partinin esiri olmamalılar. Daha bir çok bilgiyi doğru öğrenmesi ve değerlendirmesi gerekirken, ilmi mütalaa yapması beklenirken, daraltılmış kafalar, şartlandırılmış beyinler eleştiri yapamazlar. Her şeyi kendi partisinin çıkarı doğrultusunda düşünür ve diğerlerinin doğru olma ihtimalini bile düşünmez bu küçük beyinler. Tam militanik bir kafa ile yetişirler. Sağlam adam olurlar, belki de tetikçi ismini alırla.
Bu yolları yaptırandan Allah razı olsun” diyen bir yolcu ile “Tamam, razı olsun ama” diye cümleye başlayan biri farklı kulvarlarda düşündüğünü söylemek mümkün. Sınıflara konulan elektronik tahtalar, dağıtılan tabletler bile siyaset malzemesi olur, istenirse. Siyasetten uzak düşmek medeni hayatın dışına çıkmak demektir. Bizi yönetenleri biz seçeriz. Onlar bize neler yapmak istediklerini sunarlar, bunları anlatmak için mitingler yaparlar.
Bizler yani halk olarak siyasileri dinleriz ve “benim partim” “benden olsun çamurdan olsun” demeden, bir vatandaşlık bilinciyle siyasete dahil oluruz. Bir güven oluşurda oyumuzu veririz. Ancak desteklediğimiz parti kazanamazsa sabretmek durumunda kalırız. Çünkü “ben kazanmazsan oyundan çıkarım ya da bu oyunu burada oynatmam” diyemeyiz. Eğer dersek, bu demokrasi olmaz. Siyaset yerine yumruğun konuştuğu bir ortam olur. Yumruk gösterene bir gün de başkası yumruk gösterir.
“Sınıfta siyaset konuşmak doğru olur” derken kastedilen şeyleri de bilmek lazım. Kelimelerin nereyi işaret ettiğini görmesi lazımdır. “Ameller niyetlere göredir” prensibi çerçevesinde düşünelim. Aynı kelimelerle savaş çıkaranlar, barış için savaşlara kadar o ince çizgide bir çok insan yer alırlar.
Tanımadan tanımlandırmayı seven bir milletiz biz. İsimlendirmezsek rahat edemiyoruz. Kendimiz için istediğimizi diğer insan içinde isteyebilmemiz gerekir. İnsan kardeşimiz olan herkese aynı hakkı tanıma imkanı veremliyiz.