Allah Teala'nın kitab-ı kadiminde ifade buyurulan "Mü'minlerin kardeş olduğu, Allah'ın kalbleri te'lif ettiği" hususu gibi, "Dini parça parça edip, herkesin kendisinde olanla mutlu olduğu eski kavimler gibi dağılıp, parçalanıp ayrılmama" çağrısı da negatif asabiyyetin İslam toplumunun bünyesine bir kurt gibi girmesini önlemeye matuftur. (Mü'minun, 52-53, Rum, 30, 31, 32)

Kur'an'da "hevayı tanrı edinme"ye karşı çok kuvvetli bir ikaz vardır. "Hevasını tanrı edineni gördün mü?" diye sorulur. Daha sonraki ayetlerde "Onlar hayvan gibidir, hatta daha da şaşkındırlar" hükmü gelir. (Furkan, 43, 44) Hayvan gibi olmak, hevasının peşine takılıp gitmek, daha şaşkın, hatta sapkın olmak ise, insanın hevayı tanrı edinmeyi, isteyerek, bilinçle seçmesi sebebiyledir.

Hevanın tanrı edinilmesi, farkında olarak olmayarak "Ben"in putlaştırılmasıdır. Ben üzerine, asla taşıyamayacağı bir kudret yüklenmesidir. Ben asabiyyetinin, "Ego"nun, "Ene"nin en çarpık oluşumudur. Asabiyyetin bu boyuta gelmesi, insana bir süre yol aldırsa bile, varıp ilahi kudrete çarpacak, yüklendiği sorumluluk altında ezilecek bir yüktür.İnsanın "hevayı tanrı edinmesi" ne kadar negatif bir hadise ise toplulukların "hevayı tanrı edinmesi" çok daha vahim sonuçlar doğurur.Nefis terbiyesi, bildik bir disiplindir. Genelde bireysel boyutta değerlendirilir.

İnsanın nefsi vardır, nefsin "kötülüğü emreden" bir yapısı vardır. Onun terbiye ve tezkiye edilmesi gerekir ki, sonunda, emmare, levvame, mülhime. vs. katmanlarını aşsın ve mutmainne, razıye, marziye zirvelerine çıksın. Öyle "kendini tanrı edinme " vs gibi sapkınlıklardan kurtulsun, "kulluk şuuru"nu içselleştirip "kullar arasına girsin" cennete girebilecek niteliğe kavuşsun.

Kur'an bilgisine göre insan, kendini müstağni addetttiğinde azgınlığa sürükleniyor. (Alak suresi, 6-7) Müstağni görmek, hevayı tanrı haline getirmenin ilk basamakları. Nefis terbiyesinin özü de, insana kulluk bilinci aşılamak, yani sahip olduğu bütün varlığın, Yaradan'ın lütfu keremiyle var olduğu şuuruna ulaşmaktır. "Allah'ın verdiği kudreti kullanıyorsun ey insan ve onu, Allah'ın bildirdiği sınırlar içinde kullan, yoksa haddi aşmış, olur ve mes'ul olursun." böyle bir bilinç yüklenir insana nefis terbiyesinde.

Topluluklar, gruplaşmalar, içinde bulunanları çok daha büyük güç vehmine götürür. "Müstağni oluş" gruplar için çok daha fazla bir ihtimaldir. Zaten insanlar, bazı zaafları aşmak için topluluk oluştururlar.Sonunda topluluklar bir güç haline gelir, o gücün bir tür nefsi oluşur ve onun terbiyesi diye bir zaruret ortaya çıkar.

Bu zaruretin hayata geçirilmesinin tek bir nefsin terbiyesinden çok daha zorlu olduğu muhakkaktır. Aynı grubun içindeki iki kişinin birbiriyle ilişkisinde nefislerin terbiyesi nasıl önem kazanırsa, onlarca, yüzlerce kişinin birbiriyle ve dışardakilerle ilişkisi çok daha fazla önem kazanır.

İslam toplumu içinde "Mü'minler ancak kardeştirler" gibi bir Kur'an hükmünün hayata geçirilmesinin, birim mü'minin yüreğinde "kardeşlik idraki"nin oluşmasına bağlı olduğunu, bunun da kolay olmadığını biliyoruz. Şu her zaman müşahede edilen bir gerçektir: Paylaşma olan her yerde, nefislerin devreye girmesi ve haksızlıklara yol açmamak için onun dizginlenmesi kaçınılmazdır.

Peki söz konusu Kur'an ayetini "Bütün islami gruplar kardeştir" şeklinde okumak mümkün olsa, bunu ne kadar realiteye mutabık buluruz? Ayet, bir hedefi ortaya koyuyor olsa bile, onun tek tek mü'minler ve mü'min gruplar arasında hayata geçirilişindeki zorluklar herkesin malumudur.

Altınoluk Dergisi: 2014 - Aralık, Sayı: 346, Sayfa: 003