İslam bir insan inşa ediyor. Bu, evet gerçekte "gönül in­sa­nı"dır.

Diyelim infak - sadaka diye bir sorumluluk yüklüyor insana. Ama ona öylesine bir incelik çerçevesi getiriyor ki, işte orada ilahi iradenin insan izzetine yönelik itinası devreye giriyor. Başlıbaşına "Sadakaları Allah alır" hükmü, veren insanı bir muhtaç insanla karşı karşıya getirmenin, dolayısıyla bir faikiyyet hissine kapılmasının önüne geçiyor, "Bak diyor, bunu sana zaten Allah verdi, Allah rızık olarak verdi, kendi rızkın bile O'nun lütfuna bağlı, şimdi onun içinden bir kısmını ayır ve Allah'a iade et ki, O'nun elinden muhtaç insana ulaşsın. Üstelik bak, Allah bunu bile Zatı'na verilmiş bir "karz-ı hasen - güzel borç" olarak niteliyor, sanki Zatını sana borçlanmış gibi gösterme lütfunda bulunuyor. Bu Yaratan - Yaratılan ilişkisinde içiçe geçmiş bir güzellik terbiyesi değilse nedir?" Üstelik yine ilahi irade, "başa kakma"yı, "düşük kalitede bir şeyi verme"yi yasaklıyor, bu da insan izzetinin zedeleneceği bütün alanların devre dışı bırakılması değil midir?

"Veylün li külli hümezetin lümeze..."

"Göz kaş işaretiyle bir başkasını ayıplayan her kişiye yazıklar olsun." (Hümeze suresi, 1) Şimdi şu ilahi ikazın inceliğini, derinliğini ve insan davranışlarına getirdiği letafeti bir düşünelim. Bir başkasına yönelik göz - kaş işaretiyle bile negatif yaklaşımı Halik Teala "Veyl"e mahkum ediyor. Gıybet edersen, içinde öldürüyorsun kardeşini, sonra etini çiğniyorsun ağzında, Allah'ın "tiksinti verici" olduğunu bildirdiği şeyi yapıyorsun. Yapma bunu. İçinde insanı öldürme. Göz kaş işaretiyle bile yapma. Bu işte, Yaratan'ın insan izzeti konusundaki yüce ikazı.

"Rahmeten lil alemin." Rahmet Peygamberi -sallallahü aleyhi ve sellem.- İlahi mesajın son mübelliği. İnsanlığı terbiye yolunda Halik Teala'nın görevlendirdiği son muallim, son mürebbi. O'nun ana vasfı neden "rahmeten lil alemin" olmaktır? O'nun ana vasfı neden "yüce bir ahlak üzere" olmaktır? O'nun ana vasfı neden "Emin" olmaktır? O'nun ana vasfı neden "Aziz - İzzet sahibi" olmaktır?

Çünkü O -sallallahü aleyhi ve sellem- bütün bu vasıflarıyla, insanlığın önüne "Model insan" olarak konmuştur. İnsan, O'nun elinden tutacak ve eğer tutarsa, "rahmet insanı" olacak. Kişiliğini yüce bir ahlakla donatacak. Emin olacak. Hem kendisinin hem insan cinsinin izzeti konusunda duyarlı olacak. Hatta daha ötede, yaratılan her şeyin hukuku konusunda duyarlı olacak. "Hayvana sövdürmeyen, onları dövdürmeyen bir insani hassasiyeti" öğütlemiyor mu o Aziz Peygamber (s.a.v.)

O'nun terbiyesinde yetişen öyle gönül insanları olmuş ki, çiçeğin zikrini duymuş, koparmaktan imtina etmiş.

"Güller niyazda" diyen insanlar, insanların gönlünü incitebilir mi?

"Seni öldürmeye gelen sende dirilsin" demek, Müslümanda, öldüren değil, ihya eden bir tılsım bulunduğuna iman etmektir.

Rabbimizin bizden beklediklerine yeniden bakarak, Rasulullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin muazzez şahsiyetinin ince, zarif dokularını yeniden okuyarak insanlığımızı ve Müslümanlığımızı yeniden formatlamamız gerekiyor.

İnsanlığın önüne, "Muhammed ümmeti"ni böyle bir nezahet, zarafet, izzet ve itina ile sunmak, hem kendi Müslümanlığımızın Allah Teala huzurunda savunulabilir bir kıvamda olması için hem de insanlığın İslam'la daha nezih bir temsille buluşabilmesi için hayati önem taşıyor. Bu da bu zamanda Muhammed Ümmeti'nin imtihanıdır.

(ALTINOLUK ŞUBAT 2018)