Ya Rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı. Mahşerde mi acep biçarelerin yoksa felahı.

Nur istiyoruz, sen bize yangın veriyorsun! Yandık diyoruz, boğmaya kan gönderiyorsun!

Yüreğimizin ortası yine yangın yeri, zira yüreğimizin yanıbaşı gönül coğrafyamız mahrumiyet içinde.

Zalimler insafsızca bomba yağdırıyorlar. Can derdine düşmüş insanlar, çoluk çocuklarını ve birkaç parça eşyasını alıp; doğup büyüdükleri evlerden hızla uzaklaşmak istiyorlar.

Kim ister, "canım vatanım, güzel vatanım" dediği topraklardan ayrılmayı. Kendi eliyle dikip büyüttü ağaçların gölgesinden uzaklaşıp çöllere ya da çamurlar içinde yaşam sürmeyi kim ister. Ne yazık ki insan mecbur kalmayagörsün. Can ve canan hepsinden tatlı, hepsinden aziz.

Tarihin tozlu sayfalarında da bu böyleydi. Parlak sayfalarında da böyle... Yeni yazılacak yapraklarda da böyle olacak maalesef.

İslam ayak altında sürünsün mü nihayet. Ya Rab, bu ne hüsrandır, İlaahi, bu ne zillet.

Mazlumu nedir ezmede ezilmede mana. Zalimleri admlin hani öldürmedi hala.

Hak-batıl mücadelesi devam edecek. İyi, kötüyü elbet bir gün perişan edecek ama candan yana, ama maldan yana bedeller ödenecek.

Kur'an-ı Kerim'in bize anlattığı Cumartesi olayı ve Karun hikayesinde insanlar üçe ayrılıyorlar. Bir zulmü yapanlar, ortak olanlar. İki, zulme ses çıkarmayanlar. Üç, zulme karşı dik duranlar... Alemlerin Rabbi olan Allah azabı indirse sadece zulüm yapanlara değil mazlumların üzerine de indiriyor. Ki herkes kendine bir gelsin.

Ben böyle bakıp durmayacaktım dili bağlı. İslam uyandırmak için haykıracaktım.

Gür hisli, gür imanlı, beyinler coşar ancak. Ben zaten uzun boylu düşünmekten uzattım.

İmtihan zor, imtihan çetin... İmtihan, insanı insan olmayandan ayırabilecek düzeyde sıkıntılı. Elini cebine atanlar, yardım için koşturanlar; hiçbir şeyden haberi olmayanlar gibi davranmıyorlar. Biraz rahatsız oluyor kalbi, hüzünleniyor, ızdırap içinde kıvrım kıvranıyor. Çıkış yolu yok mu? Yapacak bir şey yok mu ki?" diye sorduklarında ekranlarda bir araya gelmiş insani yardım derneklerimiz işaret buyuruyorlar: Ne lazım, ne kadar lazım diye.

Haberlerde izlerken gönlümün hüzünlendi, gözlerim yaş doldu. O manzaralar karşısında yüreğimi teselli eden yardımsever kuruluşlarımız var.

Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim. Onu dindirmek için kamçı yerim çifte yerim.

Adam aldırma da geç git diyemem aldırırım. Çiğnerim, çiğnenirim, Hakkı tutar kaldırırım.

Ben oralarda yardım edenleri her zaman kahraman ilan etmişimdir. O dağlar gibi yürekleriyle mazlumlara, muhtaçlara sırt olmaya, dayanak olmaya gayret sarfeden sokağımızdaki delikanlılardır. İnsanlara, insanlık öğretecek iman sahibi güzel gençlerdir. Ellerinde ana yurtlarından yani Anadolu'dan getirmiş oldukları poşetleri (kolileri) ihtiyaç sahiplerine dağıtıyorlar. Türkiye'deki Müslümanların size selamı var deyin onlara. Müslümanların selamı. İşte bizi, diğerinden ayıran; bizi, zalimlerden farklı kılan yüreğimizdeki bu iman kardeşliği. Bir vücudun azaları olma imtiyazını ancak inançlı yürekler taşıyabilir.

"Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem" diyebilen insanların çilekeş halleri yüz akımız gönül ferahlığımızdır o gençler. Geleceği aydınlatacaktır onlar.

Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak. Alçak bir ölüm varsa eminim budur ancak.

Ey dipdiri meyyit! İki el bir baş içindir. Davransana eller de senin, baş da senindir