Tavanın göçüp çıkış yolunu kapattığı dar bir mekanda geriye sayım başlamıştı onlar için. Ekmek parası adına katlanılan onca zahmet ve göze alınan dağ gibi risklerle dolu hayat kavgası. İşte son raunt da oynanıyor. Diri diri girmişlerdi mezara. Nefesleri kesildi bazılarının, akıl verdi diğeri, tecrübelerini aktarırken en yaşlıları, madenin halini bilen ötekisi “buradan çıkmayız” diyordu.
Mikrofon uzatıp konuşturmadık on sekiz canı. Dertlerini ve hallerini tahmin edebiliyoruz. Belki bunları söylemişlerdir diyoruz. Bu günden sonra bir mucize olur mu, hiç düşünmüyoruz bunu. Sadece devletin tüm bilgisini ve imkanlarını kullanarak ulaşmaya çalışıyoruz 350 metre derinliğe. Daha önce de çıkarılamayan canlar varmış bir başka maden göçüğünde…
Madende çalışanların başlarına topraklar (toprak senin başına derler ya…) dökülürken evlerin ortasına ateşler düşüyor. Canlar yanıyor, evlatlar yetim kalıyor. Can yangınını söndürecek mal rüzgarı yetmez oluyor. Ancak teselli eder sanırım. Zira gideni geri getirecek bir buluş henüz icat edilmedi.
Devlet tüm imkanlarını seferber ediyorken “aslında göçüğün altına devlet kaldı” diye bilmişlik yapıp mevcut iktidara her türlü yaftayı yapıştırmak mümkün bir ortammış gibi görünüyorsa da bir adım sonrasında eğer o otorite olmasa ne tür sosyal göçüklerin altında kalacağımız aşikardır.
Suçlular var… İnsan hayatını “hiç”e sayanlar, çıkarını menfaatini, şahsi kazancını insanın ucuz hayatından kıymetli gören kapitalist zihniyet sahibi patronlar var. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” prensibi baş tacı yapan bir zihniyetin denetleme kusurlu olması affedilemez bir durumdur, diyesim geliyor. Ancak siz ne kadar tedbir alırsanız alınız, ne kadar güzel kanunlar çıkarırsanız çıkarınız, bunları uygulayacak olan “çiğ süt emmiş insan evladı” ise yapacağını yapar. Sonuç günlerdir ekranlarda gördüğümüz manzara.
Adalet damarı örselenmiş olanlar yapılanları, samimi gayretleri takdir etmekten başka en masumane “daha güzeli, daha iyisi yapılabilirdi” diyorlarsa söylesinler. Yetkililere ulaşmak zor değildir sanırım. Kıyıdan hakeme sövmek kabilinden sözler şahsen artık itibar edilecek sözler değildir. Bazen yabancı filmlerde bir uçak indirme konulu filmler izlerdim. Daha uçak inene kadar her türlü tedbirler alınırdı. Ambülanslar, itfaiyeler, doktorlar, emniyet mensupları, psikologlar daha ne kadar ilgili birim varsa orada organize olurdu. Ben de gıpta ederdim. “Bizim ülkemizde olabilecek mi böyle söyler” diye. Şimdi oluyor da filme çekecek bir yönetmen gerekiyor.
Bakanların çalışmalarını, koordinelerini gördükçe gıpta ediyorum. Daha öncede oldu. Yurt dışından vatandaşlarımız gecenin geç saatinde hava alanına indiğinde onları karşılayan bakanlarımız vardı. Artık böyle konularda bahaneler üretmeyelim. Kendimize, milletimize, yetkililerimize güvenelim, birbirimizi sevelim. Vatan ve vatandaşlar için elinden geleni yapan her kim olursa olsun acımasızca eleştirmeyelim.
Gerçi bizim kötü huyumuzdur bu. Ekran başından her şeyi yönetiriz. Hatırlıyorum da dünya kupalarında üçüncü olduğumuz sezon Şenol Güneş’e oturduğu yerden kızan, bağıran, takımı yeniden kuran, kaleciyi değiştiren nice yurdum insanı vardı. O zaman da dedim onlara; “Niye burada yıpratıyorsun ki kendini, çalış Şenol Güneş’in yerine sen geç” bir yerden sonra güvenmek gerekiyor.
Ölüm hepimizin başında. Madenden gelecek sevinçli bir habere dayadığımızda kulağımızı, on sekiz yirmi kişinin öldüğü trafik kazasıyla sarsılıyoruz, ardında denizde alabora olan bir gemide yirmi kişi kayıp. Neye üzüleceğimizi de şaşırıyoruz. Farklı farklı olaylar belki ama insan faktörü ortak. Çıkar faktörü ortak. Hükümete, devlete, yetkililere laf sokmanın imkanı olmaması da farklılığın bir boyutu.
Tamam, kusurlu olanlara cezalar kesilsin. Ama sen “cezayı kesecek adamın” gitmesini istersen derdinin başka olduğu anlaşılır. Madendeki işçilerimize Allah’tan rahmet diliyoruz, eğer bir mucize olmazsa. Rızıkları için orada çalışıyorlardı. Rızkı veren Allah’tır. Rızkı kesilmiş olanlarda seyr ü sefere çıkacaktır. Kimin nerede öleceğini kimse bilmez. Yatalak olanlar kalır da sağlam olanlar göçer, yaşlılar durur da gençler öne geçerler. “Her nefis ölümü tadacaktır” tatmanın mahiyeti nasıl olacak bilemiyoruz.
Gündem ile ilgili yerelde bir yazı yazmak pek tarzım değil. Daha çok gündem dışı kalmak istiyorum ancak tarihe de kendi sözlerimle not düşmek istedim. Zamana, olaylara, kahramanlara, şehitlere şahidiz ve’s-selam…