Ayasofya'nın yüksek kapıları ve ihtişamlı hali "neden böyle yapılmış?"sorusunu aklımıza getiriyordu. Aslında bilmek o kadar önemli değildi, önemli olan fethin sembolü ulu mabet 86 yıl sonra bizim gençliğimizde ibadete açılmış olmasıydı.

Yakın tarihte açılması için mücadele veren siyaset ve fikir adamlarının bazıları bu güzelliği göremeden göçüp gitmiştir ya ona yanarım işte.

Saygıdeğer hocam,

Ayasofya'dan itibaren tarihin içinde yürümeye başladığımızı hissettim. Her bir adımda Bizans tarihi ya da Osmanlı tarihinin eserleri ile yüz yüze gelmiş olmak, tam olarak idrak edemesem de geçmişi damla damla ruhuma akıtıyordu.

Kahvaltımızı, "GençÖnder" diye isimlendirilmiş İmam Hatip Derneğinin hizmetini gördüğü Beşir Ağa cami ve medresesinin avlusunda yaptık. İstanbul'un koşturan insanlarının arasından sıyrılıp sessiz sakin bir medresede kahvaltı yapıp yol yorgunluğunu bıraktık.

Daha önce ismini ancak birkaç kez duymuş olduğum Prof. Dr. Fuat Sezgin Hoca'nın öncülüğünde inşa edilmiş İslam bilimleri müzesini ziyaret etmek kültür açısından bana yüksek bir bakış kazandırdı.

Zaten ziyaret esnasında değerli hocam, sizin Fuat Sezgin Hoca ve İslami ilimler hakkında yaptığınız açıklamalarla geziden sonra hangi konuları araştırmam gerektiğinin ipucunu veriyordu.

27 dil bilen ve batılıların 1300 tane orijinal eserini ilk metinlerinden okuyan ve batının gelişmesinde Müslüman bilim adamlarının büyük katkısını ortaya koyar. Bu arada Avrupa'nın ikiyüzlülüğünü gün yüzüne çıkarması sebebiyle Fuat Sezgin hocaya da hayranlığım arttı.

Gülhane Parkında inşa edilmiş, bu güzel müzenin hemen önündeki Fuat Sezgin hocanın kabrinde Fatiha okumak da nasip oldu. Aracımıza binmek için ara sokaklardan geçerken birçok filme ve sanat eserine konu olan tarihi Sirkeci tren garını da görmek güzeldi.

Seri bir şekilde bindiğimiz aracımızla Galata Kulesi'ne doğru yol aldık. Çok değişik kültürlerden insanların iç içe olduğu mekanları izleyerek Galata Kulesi'ne girmek için sıradaydık. Müzelerin 18 yaş altı öğrencilere ve öğretmenlere "bedava" olması daha da güzeldi. İstedim ki yaşım küçükken İstanbul'daki bütün müzeleri ve tarihi mekanları gezeyim.

Değerli hocam,

Yatağıma uzanıp yorgunluğumu gidermeye çalışırken gözlerimi kapatıp kendimi Galata Kulesi'nin tepesinden İstanbul'a bakıyor görüyorum. Tam da Hazerfen Ahmet Çelebi'nin kanatlarıyla kendini boşluğa bıraktığı mekandayım. Camilere, kiliselere, gökdelenlere, saraylara ve evlerin çatılarına, İstanbul Boğazı'na, köprülere yukarıdan bakıyorum kibirlenmeden.

Çığlık çığlığa geçen martılar, gözümü kamaştıran boğazın suları, her daim fotoğraf çeken insanlar Venediklilerden kalma Galata Kulesi'nden izlenimlerimdi.

(YARIN DEVAM EDECEK İNŞALLAH!)