İnegöl fatihi Turgut Alp de kendi adıyla özdeşleşen Turgut Eli'nde ikamet eylediği için Geyikli Baba ile yakın temas içinde bulunmuştur. Turgut Alp-ileri yaşta olmasına rağmen -Orhan Gazi tarafından gerçekleştirilen bütün fetih harekatına iştirak etmiş ve bu arada, Geyikli Baba'nın manevi nüfuzu altına girmiştir.

Turgutalp, engin bir saygı ile bağlandığı Geyikli Baba'nın sohbetlerinden derin bir haz duymuş ve -ileri yaşına rağmen- kendisini O'na hizmete adamıştır.

Bazı vakfiye kayıtlarında görülen işaretlerden anlaşıldığına göre, Turgut Alp, sarayını dahi -İnegöl'de değil- Baba Sultan Köyü'nde yaptırmıştır.

Baba Sultan, Akbyık Sultan'ın aksine tasavvufta fakrı tercih eylemiş ve dünya malına hiç rağbet eylememiştir. Bu nedenle de Orhan Gazi tarafından kendisine yapılan dirlik tahsis edilme teklifini kabullenmemiştir.

Hükümdar tarafından yapılan bir teklifin de reddi uygun görülmediğinden, Sadece, dervişlerin yakacak ihtiyaçlarının karşılanması için Baba Sultan Köy sınırları içinde yer alan bir tepeciği baltalık olarak, kabul eylemiştir.

Sonraki yıllarda -muhtemelen- bu tepeciğe Turgut Alp, bir saray inşa ettirmiştir. Turgut Alp'in aracılığı ile Orhan Gazi ile tanışan Geyikli Baba, ona da manevi nüfuzunu hissettirmiş ve Orhan Gazi ile de dost olmuştur.

Geyikli Baba, bazı şeyhlerde görüldüğü üzere şeyhlikten şahlığa yükselmeyi hedef almadığı için iktidar sahibi hükümdarlar ile hiç takışmamıştır.

Bilakis Orhan Gazi'ye: "Milk ü mal, Hakk'ındır. Onu, ehline verir. Biz, onun ehli değiliz. "der.

Ehli kimdir? diye sorulunca da "Hak Teala, dünya mülkini sizin gibi han ve hükümdarlara ısmarladı. Diğer emvali de muamele ehline ısmarladı ki kulları, mesalihlerini ve ihtiyaçlarını karşılasın diye... Bizlere gelince, Gün yeni... Nasib olan rızık dahi yeni..." diyerek gerçek manada Ebdalan-ı Rum olduğunu ortayakoymuştur.

"Ebdal" kelimesi, sakın ola da Türkçe'mizde kullanılmakta olan abtal kelimesi ile karıştırılmasın. urada: "ebdal" kelimesi, bedel kökünden türetilmiş bir terimdir ve dünya hayatına bedel olarak ölüm ötesi hayatı tercih eden kimseler için kullanılmıştır ki kendi ifadesi ve yaşantısı ile Geyikli Baba da bu inancın önde gelen temsilcilerindendir.

Bu sebepten Babasultan, Orhan Gazi'nin vermeyi teklif ettiği dirlik tahsisini kabul etmemiştir. İnziva ve uzleti tercih eden Geyikli Baba, temsil ettiği düşünceyi hayatına yansıtmıştır.

Şehir hayatından uzak dağlarda ve hayvanat alemi ile iç içe yaşamıştır. O kadar ki geyikleri, kendine alıştırmış ve onları eğiterek hizmetlerinde kullanmıştır. Sütünü içmiş, etini yemiş ve derisini de elbise olarak değerlendirmiştir.

Bu tür yaşantısının ve tasavvuf geleneğinin bir simgesi olarak da bir kaç geyik boynuzu, türbesinde günümüzde -bile hala- teşhir olunmaktadır.