"Kimi zaman algı, gerçekliğin önüne geçer" cümlesinden sonra "algı üzerine" düşünmeye başladım. Aslında çoktan beri bu konular üzerinde konuşmalar yapılmış, yazılanlar yazılmış, düşünceler üretilmiştir.

Sözlü anlatım dersinde öğrencilerimden birini sahnedeki koltuğa oturup ona:"Hadi konuş!"dediğim zaman onun doğal olarak: "Hocam ne konuşayım?" diye sorması üzerine verebileceğim en güzel örnek bu girişte söylediğim cümle idi."Kimi zaman algı gerçekliğin önüne geçer, cümlesi üzerine yorum yap demiştim."

Daha önce öğrencilerime nasıl düşünce üretecekleri hakkında birtakım ipuçları vermiştim. Evvelen "ne olduğunun" sorulması gerektiğini, sonra "nelerden oluştuğunun açıklamalı, ardından "onun çeşitleri" hakkında bilgi vermeli vs. vs.

Şimdi bize "gerçek nedir, algı nedir, bunu açıklaması gerektiğini söyledim. Gerçeğin 'olduğu gibi' 'göründüğü gibi' olması gerektiğinden bahsetti. Nasıl olduysa aynen öyle, benzetme yapmadan başka bir yöne eğip bükmeden, net, herkesin aynı şeyi anlayabileceği biçimde anlatması. Yani kelimeleri temel anlamda kullanılması. Göründüğü gibi, kelimesi üzerine de biçim hacim, muhteviyat ve benzeri konularda net bilgi verilmesi. Gerçekliği az çok böyle anlattıktan sonra mesele algıya geldi.

Algı da ikinci kişilerin, muhatabın, diğerinin, yani nasıl tanımlarsınız tanımlayın, onun meseleyi nasıl anladığına, nasıl anlamlandırdığına göre oluşan şey. Tabii bu tanımların kitabı olması ilkin aranan şey değil. Çünkü hazırlıksız bir konuşma yaparken tanımlamalar da bir genelleme çerçevesine oturtulacaktır nihayetinde.

İşin öznesi olan, muhatabına gerçeği mi anlatmak istiyor yoksa ona bir takım farklı şeyler mi düşündürmek istiyor ya da öyle anlamasını mı istiyor? Burada hemen "gerçeklik karşısında" öznenin niyetini tespit etmiş oluyoruz. Özne, gerçeğin peşinde mi, yoksa gerçeği değiştirip farklı anlaşılmasının peşinde mi?

Şöyle bir örnek verilebilir mi? Bilmiyorum, uygun düşer mi? "Şeytan, onlara yaptığı işi güzel göstermiştir" ayeti meseleyi çok güzel açıklamaktadır. Özne, şeytan; muhatap, insanlar; nesne ise bir iştir. Şeytan, kötü olan işi nasılsa başarmış, farklı açılardan meseleyi kurgulayarak insana iyi ve güzel göstermiştir. Bu başarısının altında, insandaki zaaflık potansiyelleri tespit etmiş ve harekete geçilmiştir. Ortada duran ve adına iş dediğimiz şey farklı boyutlara sahip olan şeydir.

Mesela şeytan, cennetin ilk misafirleri olan Hz. Adem ile Hz. Havva ile arasındaki mesele bir iştir. "Derken şeytan, kapalı olan ayıp yerlerini birbirine göstermek için onlara vesvese verdi. Rabbiniz size bu ağacı: 'Meleklerden olursunuz veya (cennette) ebedi kalanlardan' olursunuz diye yasakladı. dedi." (A'raf, 20)"Ve onlara: 'Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim...' diye yemin etti." (A'raf, 21)

Bu ayeti dikkatle kritik ettiğimizde insandaki ebedilik duygusuna dayanarak kandırmaya çalışmıştır. İnsanın bedeni fani ama ruhu ise ebedi olduğundan şeytan çok ince bir yerden yakalamıştır.

Aslında bütün algı operasyonlarından altında bir gerçeklik yatmaktadır. Gerçeği farklı yorumlamak ve muhatabın beklentilerini ya da korkularını ya da farklı duygularını harekete geçirmek maksatlı kurulan cümleler algının temel yapısını oluşturur.

Ben yine usul gereği basit bir yaşanmış hikaye anlatacaktım. Lakin mevzu biraz derinleşti, düşünsel bir boyuta kaydı. Fakat "algı, gerçeklerden öne geçebilir" cümlesi İstanbul seçimlerinden (mesaj burada yatıyor) tutun da hayatın her alanında gerçekleşebilir. Yazı sonunda önemli sorular da sormamız lazım algı ile alakalı.

Algı ne için oluşturulur? Kimler algıyı yönetir? Müslümanlar algı yapabilirler mi yoksa anti algı üzerinde düşünce mi üretirler? Algı hakikatten sapmak mıdır? Algının gerçekle ilişkisi nedir? Propaganda ve manipülasyonun algı kardeşliği söz konusu mudur? Provokatörler algı için mi vardırlar? Algı ve yalan, algı ve münafıklık aynı şey midir? Algı oluşturanlar ve yönetenler dünyanın güçlüleri midir? Algı ve önyargı akraba mıdır? Algı oluşmasına yardımcı olan kavramlar var mıdır? Algıyı durdurabilecek ya da algı yapmayacak ruh hali inanmış olmak mıdır? İlkelerine doğru ve sağlam inanmış kişiler algıdan kurtulabilirler mi?

Daha nice sorular üretilip algı üzerine bir düşünce çizgisi oluşturulabilir. Tüm bu düşüncenin ardında algının olumsuz bir şey olduğunu tespit ettiğimizde ne yapmamız gerektiğini de üretebilir miyiz?