Uzun zamandır yazılarımızda parasal süreçler, mali tedbirler, teşvikler ve uluslararası gidişat ile ilgili yazıyorum. Hatta ilave olarak şirketlerin mali durum ve performanslarını da bazı yazılarda gündeme aldım. Sistem değişikliğinden ötürü şirketlerde nakit akış probleminin olduğunu, bu sorunu kredilerle değil şirketlerin mali yükümlülüklerini hafifleterek ve finansal okuryazarlığı arttırarak aşabileceğimizi yazdım.

Şirketlerin mali tarafları ile ilgili değerlendirmeler yaparken ülkenin ve şehrimizin genel durumu, uluslararası finansal kuruluşlar, para politikaları, merkez bankamızın mali politikaları gibi konuları da irdeledik. Uluslararası parasal genişlemeden nasıl pay alacağımız ile ilgili görüşlerimi paylaştım. Hatta ve hatta marka şehirler ve nasıl konumlanma ile de paylaşımlarda bulundum.

Tüm mali konular şirketlerimizin ve ülkemizin sürdürülebilirliği için son derece önemli konular. Her şey çok iyi olduğunda da gündemin en önde gelen başlıkları yine mali ve finansal konular olmalıdır. Çünkü hangi işletme ya da kurum olursa olsun buna devlet yönetimi de dahil, başarı finansal yönetimden geçmektedir. Bu mevcut sistematiği kurgulamak için son derece önemlidir.

İşte bu noktada şehirlerimiz, şirketlerimiz ve ülkemiz için en büyük eksiğin "STRATEJİ VE PAZARLAMA" alanlarında olduğunu düşünüyorum. Kavramsal olarak pazarlamayı satış ile, stratejiyi de fikir ile karıştırıyoruz. Düşüncemin nedenine ve örneklendirmelere geçmeden önce iki kavramı da kısaca tanımlamak istiyorum. Strateji ; Mevcut durum tespiti yapılarak belirlenen bir amaca ulaşmak için oluşturulan yolların ve uygulanan yöntemlerin tümü.Pazarlama ; Bir ürünün yada hizmetin tedarik süreçlerinden başlayarak, tüketiciye teslimine kadar olan süreçler ve teslim sonrasında kişinin markayı tavsiye edebilmesine kadar kapsayan fonksiyondur.

Genel olarak strateji ve pazarlama eksiğimizden ötürü turizmden ürün satışına, marka şehirlerimize yavaş ilerleme sağladığımızı düşünüyorum. Örneğin Çin İpek Yolu projesi ile bir uluslararası ticaret stratejisi kurguluyor. Alt yapı olarak kendi üretim becerilerini geliştiriyor, ortaklıklar kuruyor. Kendi lokasyonunda gerçekleştiremediklerini de başka ülkelerde hayata geçiriyor. Bunun en büyük örneği Afrika'daki tarım arazileridir. Bunları desteklemek amacıyla film şirketleri ile işbirliği yapıyor. Benzer şekilde Rusya Türkiye ve 3 farklı ülkede Dış Ticaret ofisleri kuruyor. Böylece sahada ülkenin konumlanması için strateji güdüyor.

Makro düzeyden mikro düzeye indirgediğimizde şehirler gelişim alanlarının tespiti ile strateji belirliyor ve bütün oyunu buna göre kurguluyor. Örneğin Liverpool şehri yaklaşık 500 Bin nüfusu ile bir spor ekonomisi yaratıyor ve pazarlama tarafında burada kendini konumlandırıyor. Yada İtalya'nın Agordo şehrini düşünelim. Yaklaşık 4200 kadar nüfusu ile Dünya lüks çerçeve üretimimin en önemli şehri konumunda. Bu konular şirketler ve ülkeler için de geçerli olmakla birlikte yüzlerce örnek ile çoğaltılabilir. Mesela Dünya Çam balı üretiminin % 90'ı Marmaris bölgesinde üretilmektedir. Fakat bunu alanı markalayamıyoruz. Daha çok detaylandırmak istemiyorum. Konunun özü Stratejik Düşünceye ve Planlamaya ihtiyacımız var. Bu noktada insiyatifler alınmalı, insiyatif alanlarin önü açılarak destek olunmalı ve başarı için tek vücut çalışılmalıdır.

Tabiki tüm bunları yaparken ürünlerimizde, şehirlerimizde değer yaratma üzerine odaklanmalıyız. Böylece kurgulayacağımız stratejinin ana merkezi olan ürünü daha kolaylıkla pazarlayabilelim. Burada ürünsen kastım sadece bir mobilya yada benzer şeyler değil. Şehirlerimiz de pazarlama açısından bir üründür, ülkemizde bir üründür sunduğumuz hizmetler de birer üründür. Dolayısıyla hep söylediğim gibi Strateji ve Pazarlama bizim kilit başarı faktörlerimizdir.