Küçük el kitapları okuyarak geçiriyorum ardında mektebi saklayan günlerimi. Eylül, ufak ufak sarıyor eğitim günlerini. Artık tatil geride kaldı, yeni eğitim yılının telaşına düşmek akıllı insanların bir işi oldu.
İbn Ataullah El- İskenderi’nin hikmet dolu bir kitabı geçti elime. Akla verdiğim değerden olacak hikmetli sözlerin ruhuma dokunduğunu hissediyorum. Kitabın rahat okunması için tasnif edilmiş sayfalarını ve maddeleştirilmiş başlıklarına göz attıktan sonra kimmiş bu İbn Ataullah el İskederi? Meraktan biyografisini okumak istedim. Günümüz yazarlarından biri mi, yoksa yakın geçmişte mi yaşamış ya da Mevlana gibi ötelerden seslenen biri mi?
1309’da vefat etmiş. Maliki fakihi imiş, farklı hocalardan fıkıh, hadis, felsefe, mantık, kelam ilmi tahsil etmiş, bir dönem şiddetli tasavvuf muhalifiyken Şazeli tarikatının piri ile tanışmış. Kahire’de şeyhinin izniyle kitleleri derinden etkileyen hitabet tarzı, vaaz ve sohbetleriyle tanınmış.
Asırlar sonra insanı derinden etkileyen hitabet tarzına ben de yakalandım. Sözleri aşk ve cezbenin coşkunluğuyla değil tefekkürün incelikleriyle yoğrulmuş olması beni çarptı.
Böyle bir zamanda soluk alıp veren ben, yıllar öncesinden söylenmiş sözlerin altında ezilip kaldım. Bu bana anlamın ne kadar büyük bir gücü olduğunu fısıldadı.
Kitabın arkasına bir cümle yazmışlar ki okuyanları tesiri altına alıyor: “Rızık konusunda şüphe etmek, rızkı verenden şüphe etmektir.” Er rızkü ala Allah” Rızık, Allah’tandır. Amenna da neden bu kadar dünyalık için koşuşturma. İnsan yaptıklarını sorgulamaya başlıyor. Hem Rabbimiz demiyor mu Zariyat elli altıncı ayette: “Ben cinleri ve insanları ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım. Ben onlardan rızık istemiyorum” diye. Ecelin nasıl biçilmiş bir vakti varsa rızkında biçilmiş ve tartılmıştır ve sana ait olan ayrılmıştır. Nasibin yoksa boğazından geçmeyecektir.
“Buna iman ettik mi?” “Evet, iman ettik”, deme hemencik, bir dakika düşün. Hayatını gözden geçir. Rızık konusunda gerekli çabayı gösterdikten sonra Allah’a tevekkül ettik mi? Yine düşün hayatın her anını film şeridi haline getir ve yürüt. Hayal penceresinden geçmişini seyret, kalbine bak. Kimden umdun? Kimden, neler bekledin? Ne diller döktün? Korkularının içeriğini neler oluşturdu?
Bunları size söylerken kendimi unutmuyorum?
“Günah manevi kirliliktir ve kalpte is yapar. Ancak tevbe bu isin iz ve etkilerini siler. Günaha dikkat et. Azdır, küçüktür deme. Tevbe kapısından ayrılma” diyor. Okudukça içimize gömüyor bizi. Meşgul olacak başka bir kimse bırakmıyor sadece kendi hakkında günahlarına yöneltiyor seni. Haberler okuyoruz, devamlı izliyoruz. Hep dışarıdakiler, ötekiler, hep başkaları. Düşünüyoruz onlar için, konuşuyoruz onlar için, giyiniyoruz diğerleri için. Hani biz? Bizim zevkimizi bile onların beğenileri şekillendiriyor.
“Tabi olmak yakınlığa sebep olurken tabi olmamak uzaklığa sebep olur.” Özgürlüğüne kendini hapsetmiş bir nesil için, bir çağ için tabi olmak uzağa düşüyor sanki. Aslında şu sözü de hatırlatalım. “özgürlükler çağında insanlar her şeye bağımlı hale gelmiş.” Ne kadar veciz ve hakikatli bir sözdür bu. Sigara, alkol bağımlısı, internet bağımlısı, yiyecek bağımlısı vb. bağımlılıklar.
(Resulüm) de ki; Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın”3/31
Şüphemiz var mı sevgimizden? Hayır. Öyleyse ne yapmak lazımdır? Efendimize uymak durumundayız? “Evet, uyduk…” Uydurmayın hemen, o kadar kolay mı sanıyoruz bu işi? Dünya sahnesinde hayat isimli tiyatronun son perdesine kadar devam edecek bir kulluk rolü bu. Peki, ne olacak? Allah da bizi sevecek ve günahlarımızı bağışlayacak. Sonrası edebi kurtuluş.
“İlim ancak gereğiyle amel edince fayda verir. Günahın tatlılığı sakın seni aldatmasın. Nefsin şehvetlere daldığını gördüğün zaman Allah’a sığın ve Ondan sana yardım etmesini iste. Ancak O seni ondan koruyabilir.” Cümleler kitabın altını çizdiğim onlarca satırından bazıları.
Deneme testi çözen öğrenciler nasıl her satırın altını çiziyorsa kitabım da o hale geldi. Okumanızı ısrarla tavsiye ederim, ve’s-selam.