Bilginin varlığı, varlığın bilgisidir.

Kaderi anlamak istesen de her köşede duyduğun bir söz mutlaka kaderle ilgilidir. İlgisiz olarak baktığın pencereye çarpan bir taş kader midir? Çok çalıştığın sınavdan kalırken, tembelin zenginliği ve sevdiğin birinin seni erken terk edişi. Her zayıflık ve her güç kader midir? Bunların her biri birer varlıktır hayatında. Her varlığın bir bilgiyle sana geldiği de aşikar, bilinmektedir.

Kader; elle tutamadığın, kah eline kah alnına yazıldı denilen, beşerin kendindeki halidir. Varlığın bilgisi varlığın katmanlarını belirler. Keşfini tamamladığınız bir cismin yıllar sonra farklı bir şekilde karşınıza çıkması,

bilgi eksikliğinizin idraki kadar bilginin size göre neredeyse sonsuzluğunun delilidir. Deliller kudretinizin aleyhindedir. Halbuki size göre ellerinizle tasarladığınız varlığa dair keşfinizi, siz yapana kadar daha önce hiç kimse düşünmemişti. Ellerinizde adım adım şekil bulurken içinizdeki ses "Bunu daha önce hiç kimse düşünmemişti. Muhteşemsin." demiştir de. İçinizdeki ses bildiklerinizi söylemeye devam ederken sizler, göreceklerinizi hiç düşünmemiştiniz. Halbuki size göre fiziksel şartların tamamı sizin elinizden çıkmıştı. Ellerinizle yazdığınız formüle müdahale edebilmenin bir fiziği olmalıydı. Olmaması, bu yaşadıklarınız ve yaşayacaklarınızla beraber sizleri dar bir kalıba sokacaktı. İnsanlık, bunların üzerine bir şey daha koyabilmekten uzak kaldığı gibi her seferinde baştan başlamak zorunda kalabilirdi.

Kader; varlığın muhtaciyeti, insanın acziyeti, var olmanın koşulu ve Rabbimizin bir ana dair ilmidir.

Varlığın fiziğine yeni bir bakış açısıyla bakmaya mecbur kaldığımızı idrak ettiğimizde hissettiğimiz kısıtlanma duygusu, aslında varlığımızın devamına bir şart koşmuş oluyordu. İlerleme hatta ilerleme için bir konumda var olabilme , mevcut koşulların belirlenmesinde mecburiyet olduğu gibi her koşul yeni bir koşulun parçası olmalıydı. Parçaların birleştiği her an, aslında bir anın tekrarı olarak karşımıza çıkıyordu. Benzer süreçleri birisi daha düşünmüştü. Bunların üstüne bir şeyler daha eklemiş ve hatta geçmişten kalan bir başka hatayı da düzeltmişti.

Ana gittiğimiz yerde bunun ne olduğunu kavramak için geçen sayının Nuru Muhammedi'sini iyi anlamış olmak gerekiyor. Maddenin maruz kalacağı tüm süreçlerin vukuu tek bir anda, "Ol" emrinde oldu. Her şeyin çıplak bir ışıktan yaratıldığını bir önceki sayıda ispat etmiştik. İster bu Nura Muhammed Aleyhisselam de, istersen bir başka şey. Gerçek asla değişmeyecek. Tüm fiziksel mimarinin oluşum sürecini çekiştirilmiş bir zaman dilimine mecbur kalarak yaşamak, bizlere Rabbimizi tanıma lezzetine ermemiz için eşsiz bir imkan olarak sunulmuş.

Kader olmasa varlık bir anlık kalacaktı. Bir anlık aşkı kim ister?

İnsan bu, doymak ve duymak ister. Hem doyabilmek hem de duyabilmek için gerekli koşullara kısıtlanma çerçevesinden bakabilmek ancak nefsimizin bir hilesidir.

Kader; bütünün saati, parçanın ömrü, varlığın bilinç anıdır.

Anı kavramak adına çıkılan yolların her adımında uyarı levhalarında hep aynı şey yazar. Kader hakkında çok fazla düşünmemek. Bu alan sonuçta yaratıcının belirlediği Levhi Mahfuz kıstaslarıyla, Arş'ın altında takdir edilen bir sahadadır. Bu çizginin hemen ardı için varlığı varlıkla bilme mecburiyeti doğar. Bu imkan nefsin zulümatı altında mümkün olmadığı gibi adına yazılmış bir aleme efendi olmadıkça ki O, Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi Vesellem'dir, asla ve katiyetle mümkün olmayacaktır. Mümkünü olmayan bir alan için söylenecek her söz, bir düşten çıkar. Düşlerin ulaşamayacağı an ve alan için söylenebilecek her söz, insanın ateşi olmaya hazırdır.

İnsan, Rabbini ne zaman kendi kıstaslarına göre ele almaya kalksa orada ateşle karşılaşır. İnsan, ne zaman Rabbini, Rabbiyle ansa orada suyun hakimiyetine girip Hamd Denizine ulaşır.