Geçtiğimiz hafta ÇİN-ABD ticaret savaşı bahanesi ile Dolar/TL paritesi 6.45 TL rakamlarını gördü ve sonrasında 5.80 civarlarında tekrar geriledi. Tabi ki bu sadece Türkiye özelinde olan bir gelişme olmamakla birlikte görece az-çok diğer para birimlerinde de etkilenmeler oldu. Para birimlerinin etkilenmeleri ülkelerin mali yapıları, döviz stokları, finansal derinliği paralelinde spekülasyona açıklıkları, güven olgusu, finansal yatırımcının karlılığı gibi gibibir çok etkene bağlıdır diyebiliriz. Bizi uluslararası piyasalar ilgilendiriyor ancak öncesinde ülkemizin durumunun ne olduğu daha önceliklidir.

Tüm bu gelişmeler olurken ne yazık ki herkes sonuçla ilgileniyor. Dolar düşüyor, diğer ülkelerde de aynı, birilerinin oyunu bu. Kimse sebeple ilgilenmiyor. Eksiklerimiz var ve biz bu eksiklikleri gidermediğimiz sürece spekülasyona açık ve kırılgan olmaya devam edeceğiz. Kabaca şirket bilançosu benzeri değerlendirirsek büyümek için dış kaynağa ihtiyacımız vardır. Bu finansman yurtiçinden tasarruflardan sağlanabileceği gibi ki bizim ülkemizde bu yeterli oranda değildir. Dışarıdan borçlanma ve kaynak girişine ihtiyacımız vardır. Döviz hareketlerindeki değişkenlikten bahsederken finansal derinliğe vurgu yapıyorduk. Şimdi sizlerle finansal derinliğin tanımını paylaşmak istiyorum.

Finansal Derinleşme / Finansal Derinlik kısaca tanımlanırsa finans sektöründe yaratılan fonların, reel kesime aktarılmasıdır. Yani fon fazlası olanlar ile fon ihtiyacı olanların piyasada rahat biçimde bir araya gelmesidir. Özellikle sermaye yetersizliği çeken az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde dışarıdan gelen doğrudan yabancı sermaye veya portföy yatırımları, faizlerin düşmesi ile finansal derinleşmeye olumlu katkıda bulunur. Bir ülkede finansal derinleşme ne kadar gelişmişse ya da bankacılık sistemi ne kadar tabana yayılmış ise piyasa o kadar canlı seyretmektedir.

Finansal Derinleşmenin Tarihi : Finansal derinleşmenin tarihine bakacak olursak eğer, 1970' li yıllardan sonra küresel olarak finansal sistem yaygınlaşmaya başladı. Ülke hükümetleri, finansal gelişmeleri ve faizleri kontrol altında tutarak istedikleri yönde yönlendiriyorlardı. Ve böylece sektörlere kredi sağlayabiliyor, devlet harcamalarına ucuz fonlar sağlıyorlardır.

Bu sebeple de ülkelerin dış borçları artmış ve 1980' li yıllardan sonra liberal ekonomik politikaları uygulanmaya başlanmıştır.

1970'li yıllardan sonra gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerde gerçekleşen finansal özgürlükler sayesinde finansal sektör üzerindeki baskılar kaldırılmış ve daha uygun, daha verimli bir finansal sisteme geçilmiştir.

Finansal derinleşmenin ölçümü 5 grup altında ölçebiliriz :

1) Miktar: Miktar büyüklüğü, parasal miktar ve sermaye piyasalarına bakılarak finansal derinlik ölçülür. Parasal büyüklük M1, M2 ve M3 ün gayri safi yurt içi hasılaya oranlanması ile ölçülmektedir.

2) Yapısal Göstergeler: M2'nin M1'e bölünmesiyle elde edilmektedir. Bölünen oranın sonucu ne kadar büyük bir değer alıyorsa, finansal derinleşme o kadar büyük değer almış demektir

3) Reel faizler: Faizlerin negatif bir değerde olması tasarruflar için olumsuz bir durumudur. Bu yüzden faiz oranlarının pozitif olması bir ülke ekonomisi için şarttır.

4) Ürün çeşitliliği: Mevcut Piyasada fon talebinin olması için çok miktarda ürün olması gerekmektedir.

5) Aracılık Maliyetleri: Aracılık maliyetleri ne kadar az olursa, fonlarda bir o kadar artış olacağı gözlemlenir. Bu yüzden finansal derinleşmelerde, aracılık maliyetlerinin az olması önemli bir unsurdur.

Tanımlamanın ardından özellikle altını çizmek istediğim konu eksiklerimiz içerisinde yer alan finansmana erişimdir. Bir dönemdir yaşanan nakit akış krizinden ötürü KOBİ'lerimizin finansmana erişiminin kolaylaştırılması ve önceliklendirilmesi gerekmektedir. Son açıklanan verilerde kredi büyümesinde büyük işletmeler çok büyük pay almıştır. Unutmayalım %90 oranında KOBİ'lerin yer aldığı ülkemizde KOBİ'lerin varlığı üretim gücümüzdür