Delikanlı, edebiyat kitabındaki hazırlık sorularını, öğretmenin direktifi ile cevaplamak zorunda kaldı. Daha ilk soruyu okurken zihninde kocaman bir boşluk oluştuğunu hissetti. Zira "fedakarlık, sadakat ve saygı kelimelerinin ne manaya geldiğini ve sosyal hayatta nasıl bir yansıması olabileceğini" sorup sözlü olarak ifade etmesini istiyordu.

Fedakarlığın ne demek olduğunu biliyor ama toparlayıp da bir cümle halinde telaffuz edemiyordu delikanlı.

Neyse ki uzaktan eğitimin başkahramanı edebiyatçı, ardı ardına sorduğu sorularla düşüncesinin önünü açıyordu.

"Sen hiç fedakarlık yaptın mı?" "Elbetteki yapmışımdır ama şimdi nereden aklıma gelsin bir anda" diye düşünse de hocasına basitçe "şimdi hatırlamıyorum" dedi.

Halbuki nefis, yaptığı iyiliği ve güzelliği geçersiz kılmak için insanın içine sürekli vesvese verir. O yüzden insan yaptığı fedakarlığı unutamaz ama "beyan esastır" ve "öğrenci ne diyorsa odur" düşüncesine bağlı kalacaktı edebiyatçı.

"Tarihte fedakarlık yapmış insanları hatırlıyor musun ya da fedakarlık yapan birini gördün mü?" hatırlatması daha rahat cevaplanabilecek sorulardı.

"Fedakarlığı, üstün bir gayret olarak tanımlayabilir miyiz?" tanımlaması gönlünü alabildiğine rahatlatmıştı. Edebiyatçının yapmış olduğu bu tanım hem de ruhunu da tatmin etmişti.

Herkesin üzerine düşen vazifeyi yettiği kadar yapıyor olması fedakarlık değildi elbette. Vazifesini yaparken ortaya koymuş olduğu üstün gayret, fedakarlık ibaresiyle vasıflandırılabilirdi.

Fedakarlık, insanın kendisini bir diğerine feda etmesi, kendinden vazgeçmesi anlamına gelirdi ki bunu bencil insanlar asla yapamazdı.

Yani gerçekten "bencil insanlar hiç fedakarlık yapamazlar mı?" diye düşünmeden edemedi delikanlı. İstisnaları bile gözden kaçırmayan öğretmeni "genellikle öyle olur" ifadesi ile bir kısım bencil insanların da kendi menfaatleri için fedakarlık yapabileceklerini ifade ediverdi.

Fedakarlık yapmış insanları hala hatırlayamamış olmasına rağmen anne baba kelimesi ile fedakarlık kelimesi arasındaki yakın mesafeyi fark etti.

"Anne babalar her zaman fedakar insanlardır" deyince edebiyatçının dilinden büyük bir aferin kaptı. Lakin dünyanın en büyük fedakar insanlarının peygamberler olduğunu söyleseydi daha da büyük bir aferin hak ederdi.

Çünkü peygamberler, Allah'ın kendilerine vermiş olduğu emirleri, tamamen zıt inançlı toplumlara gönderiliyor ve her türlü delil de gösterilmesine rağmen toplumlar batıl inançlarından vazgeçmiyorlardı. Vazgeçmedikleri gibi ardı arkası kesilmeyen zulümler yapmaktan geri durmuyorlardı.

Peygamberler davalarına büyük bir samimiyetle sadakat gösteriyorlar, Rabbine saygıda kusur etmemeye çalışıyorlardı.

Hani Hira mağarasından inip "beni örtün, beni örtün" dedikten sonra sevgili eşi Hz. Hatice'nin yardımıyla gittiği eski dinlerin bilgisine sahip Varaka bin Nevfel, Peygamberimize: "Seni Mekke'den çıkardıkları gün sana yardım edebilseydim" dediğinde Peygamberimiz hayretle: "Beni Mekke'den çıkaracaklar mı?" "Evet, bütün peygamberleri memleketlerinden çıkarmışlardır, sürgün etmişlerdir." deseydi delikanlı, edebiyatçı bir hakikati öğrencisinden duymanın mutluluğunu dibine kadar yaşayacaktı.

Sonra da devlet kurucu komutanların, liderlerin büyük fedakarlıklarını dile getirseydi. İyi olurdu. Yoktan bir şey oluşturmak ya da var olanı toparlamak herkesin yapabileceği sıradan bir gayretin sonucu olmasa gerektir. Büyük fedakarlıklar ile inşa olunan kadim devletler vardır hocam, diye ekleseydi bir damla mutluluk katardı uzaktan eğitime.

"Çevrendeki fedakar insanları araştırmalı, onları fark etmeliyiz." ödevini de araya sıkıştırdı edebiyatçı. Yarım saatlik uzaktan eğitimin bir dersi bitmiş ama söz daha bitmemişti.

"Her zaman bilmemiz gereken şey şudur, dışarıda görüp fark ettiğimiz her ne varsa aslında içimizde sakladıklarımızla alakalıdır.

Nelere değer veriyorsak onunla alakalı veriler, bilinçli bilinçsiz zihnimizde toplanıyor."

Delikanlı, edebiyat kitabının hazırlık bölümündeki ilk sorusunu cevaplarken Dede Korkut hikayelerinden Deli Dumrul hikayesini okuyacağını fark etti.

Henüz hikayedeki fedakarlık örneklerini okunmamıştı.. Azrail ile güreşen Deli Dumrul öleceğini anlayınca canına karşı can vereceğini sandığı annesine babasına gidişini... Onların "dünya tatlı, can aziz" deyip geri çevireceklerinden henüz haberi yoktu.

Deli Dumrul, durumu anlatınca, sadakatle bağlı olan hatununun hemen canından vazgeçecegini de bilmiyordu.

Lakin bir ders süresince öğrenmiş olduğu hayat bilgilerine delikanlı ruhuna kazanmıştı.