Sonbaharın sıcak günlerinden biriydi. Parlak beyaz tüylü bir kedi, sabah kahvaltısına uygun bir yiyecek aramak üzere sokakları dolaşıyordu. İşine gidenler çoktan gitmişti. Giderken evdeki çöpleri de çöp kutularına atmış olurlardı bu saatlerde. "Serseri bir işsiz" gibi yolda yürüyen kedi, kırmızı evin köşesini döndüğünde birden dikkat kesildi.

Hemen ilerideki çöplerin arasından tıkırtılar geliyordu. Birileri de kendisi gibi karnını doyurmak için acele ediyordu herhalde. Patilerini sessizce atıyor, gözlerini kısmış, kulakları dikmiş, kuyruğunu indirmişti. Tıkırtıları tanıyordu. Bu sesler ağzının suyunu akıttı. Etrafındaki her şeyden kendisini soyutlamıştı. Gri elbiseli, küçük kulaklı ve uzun kuyruklu bir fare, ardındaki tehlikeyi fark etmeden poşetlerin arasında tam yağlı beyaz peyniri kemiriyorken durdu; "Biri mi geliyordu?" Bakındı ama kimseleri göremedi. Havayı kokladı, sağa sola bakındı gelen giden kimseler yoktu. Sokak tenha idi. Tekrar testere gibi dişleriyle peyniri götürüyordu midesine.

Adım adım yaklaşıyordu çöp tenekesinin yanına. Zihnin ortasında; "Bu sabah güzel bir ziyafetle güne başlayacağız" cümleleri uçuşuyordu. Böyle bir manzara onun için günlük bir olay olsa da Rezzak olan Allah'ın bugün hangi nimetleri ikram edecekti, bilmiyordu.

Yaklaştı, yaklaştı, sessizce yaklaştı... Kendi rızkını düşünen açgözlü kedi, rızkını tamamlamasını beklemeden atladı farenin üzerine. Son anda üzerine gelen tehlikeyi sezen gri renkli fare, kaçmak için sıçradı. Ancak çevik pençelerden kurtulamadı. Birkaç kez çırpındı, bir an boş bulunur da kurtulabilirim düşüncesiyle can havliyle ve bütün gücüyle bir daha çırpındı, nefesi kesiliyordu, kesildi ve teslim oldu.

Keskin dişlerini farenin ipeksi teninden delerek geçirdi ağzına yerleştirdi. Ancak fareyi yakaladığı yerin manzarası çok kötü idi. Bu ziyafetin tadına varmak için yolun öbür tarafına geçse daha iyi olacaktı ve kedi verdiği bu kararı uygulamak için ağzında taze bir fare ile hızla koştu. Her şey bir anda olmuştu. Beyaz bir arabanın hızla yaklaştığını gördü. Dişleri arasındaki fare ile kurduğu hayaller bir anda söndü. Kurtulabilir ümidi ile hiç hız kesmedi, koştu, koştu... Hızla birbirine çarpan iki şeyin tesirinin ne olacağını herkes bilir. Kedi arabanın tekerleğine sert biçimde başını çarptı. Ağzından fırlayan fare ötelere savrulurken beyaz tüylü bedeni, sabah güneşiyle yeni yeni ısınan asfalt yol üzerinde üç kez döndü. Cansız bedeni hareketsiz, öylece, kalakaldı.

Şoför, sürdü gitti. Bir cana kıymanın acısını yüreğinde hissediyordu. O hızla ilerlerken çarpmamak için direksiyonu kırabilirdi ancak bunun çok tehlikeli olabileceği, öğrendiği bilgiler arasındaydı. Lakin susmayan bir vicdanı vardı şoförün. İlerideki kavşaktan geri dönüp aç gözlü zavallı kedinin cesedine bakmak istedi. Diğer araçların üzerinden geçip parçalanmasını istemiyordu.

Vicdanını rahatlatmanın başka yolu yoktu. İşi aceleydi, bir yerlere teslimat yapıp işine dönecekti. Geç kalabilirdi fakat iç sesinin dediğini yapması daha doğruydu. Arabasını yolun sağına park etti. Eline geçirdiği bir poşetle hayvanın ensesinden tuttu, yolun kıyısına taşıdı. Kafasını çarpmıştı zavallı hayvan. Baş kısmından süzülen koyu kırmızı kanlar, caddede el ayası kadar yere yayılmıştı.

Toprak yumuşaktı. Yolun kıyısına öyle olduğu gibi bırakmayı düşündü. Sonra vazgeçti, asfalt parçalarından birini kaldırdı ve topağı birazcık oydu. Kanlı başından tutup boylu boyunca uzattı. Üstünü toprakla örttü şoför. Bir cana kıymanın hüznü, yüzünden okunuyordu. Bir Fatiha okumak bile geçti içinden ama okumadı. Ağzından fırlamış farenin cesedini de başucuna koydu.

Sonra derin bir tefekküre daldı. Demek ki; "Rızkın yiyebildiğindir." Ağzının içinde de olsa, boğazından inmedikçe rızık olmazmış. Bir farenin rızkından eden kedi, kendi rızkından da olmuştu. Ecel, bütün arzu, istek, emel, hedef ve hayallerin arasına girebilir ve seni hepsinden uzaklaştırabilir. Nasipten ötesi olmaz. Ölüm rızıkları kesen bir testeredir. Rızkın kesilmişse ecel vakti gelmiştir. Bu vakitte sadece bu canları verenin kudret elindedir.

Çocukluğundan beri kedileri seven şoför, kendisine ilahi bir ders verildiğini hissetmişti. Vicdanının çarkları döndüğü için buruk bir sevinç de vardı. Teselli olarak bununla yetinmeyi bildi, beyaz arabalı şoför...