Kitap okumanın kendine has bir takım faydalarından biri de okuyucunun kendini bir ayna üzerinden izliyor gibi hissetmesidir. Sanırım bu okuyuş içe dönük bir sesleniş biçimi. Kitapta "empati" üzerine birkaç sayfa okuma imkanım oldu. Sonra bir düşünce kasırgasına yakalandım ve sorular durmaksızın beynimin nöronlarını vardiyalı işçi misali çalıştırdı.

"Ben empati yapamıyorum" diye düşünmeye başladım. Hatta bazı öğrencilerine ve arkadaşlarıma " Empati, yapaMIyorum, çünkü..." cümlesini benim için tamamlar mısın? cümlesini yazdım. "Onun yaşadıklarını bana hiç uyumayan durumlardı.(Arzu)

"Çünkü yaşamadan asla aynı şeyleri düşünüp hissedemezsin.(Gülnaz)

Bu cevaplardan sonra empati yapabilen insanların kimler olabileceğini düşünürken aklıma değişik cevaplar geldi. Gerçi empatinin kendisini diğerinin yerine koymak anlamına geldiğini bilerek yazıyorum bunları. En iyi empati yapabilenler, muhatabının içinde bulunduğu hali daha önce yaşamış olanlardır, diye bir tesbitim var. Doğrudur yanlıştır bilmem artık.

Yani Hoca Nasreddin'den örnek alalım. "Bana eşekten düşeni getirin. O beni anlar demiş ya..." İşte o misal. Hatta bir keresinde kapıya gelen dilenci, derdini soran Hocayı tamir yaptığı çatıdan aşağı indirip "bir sadaka verir misin?" deyince. Hocanın tepesi atmış: "Benimle gel" demiş ve onu çatıya çıkartmış sonra da "sana verecek param yok benim" demiş dilenciye. Bu cevap karşısında sinirlenen dilenci "aşağıda söyleseydin ya" deyince Hocamız "Sen de beni aşağıya indirmeden ne istediğini söyleseydin ya" demiş. Dilenci ancak o zaman anlayabilmiş Hocayı ne hale soktuğunu.

Hiç zengin olmamış biri, acaba bir zenginin ruh halini, dertlerini, heyecanını anlayabilir mi? Hiç ağır yüklerin altına girmemiş büyük sorumluluklar almamış kimseler, böyle biri ile nasıl empati kurabilir? Hiçbir yüksek mevki ve makam da bulunmamış biri, o psikolojiyi nasıl idrak edebilir ki? Yani bir insanın hakiki empati yapması için onun gittiği yoldan geri dönüyor olması gerekir, diye düşünüyorum. Nöronlarım bir dakika boş durmuyordu. Sanki sırtlarından sicim gibi terliyorlar ve devamlı düşünce üretiyorlardı beynimin ortasında. Empati kurmak daha çok duygu ile alakalı bir kavram. Yani o halleri yaşamak gerekmiyor diyesim geliyor ama bir şeyin hakikatine ulaşmak için de hakkıyla yapmak gerektiği vazgeçilmez bir durum sanırım.

Neyse burada saplanıp kalmayalım. Acaba karşımızdaki insanın içinde bulunduğu hali anlayıp ona göre davranmak ya da ona göre çözüm bulmak için ya da onunla duygusal irtibat yakalamak için önerilen "empati kurma" tavsiyesi, bencil, bireysel, egoist, kendini ezdirmeyen, burnundan yüce dağ tanımayanların neresine düşer. Film izlerken duygusal bağ yakalayanlar, bazen gözyaşları dökebilir bazen de elinde olmayarak aktörlerin sözlerine cevap verir ya da el kol hareketi yapar. Tabii karşı tarafı anlamanın tek yolu "empati kurmak" derinliği değildir. Anladığını hissettirmenin yolu muhatabımızla aynı gök kubbeyi paylaştığımız gibi bir miktar aynı duyguyu paylaşmak da olabilir.

Patron, işçi ile empati kurabilir mi? Yönetici, vatandaşla empati kurabilir mi? Zengin, fakir ile empati kurabilir mi? Müstağni (muhtaç olmayan) muhtaç ile; sağlıklı/genç olan, yaşlı hasta biriyle; bir işi olan kişi, işsiz biriyle? Sadakatten ayrılmamış biri hain biriyle? Dürüst bir insan, yalancı bir insan ile; hakkından başkasına el uzatmayan, hırsız biriyle empati kurabilir mi?

Saçının telini göstermemiş haya abidesi hanımefendiler, böyle olmayan birileri ile empati yapabilirler mi yoksa aciz bir çaresizlik ile sabredip kabullenirler mi? Savaş cephelerinde bile namazını terklletmeyenlere hayran olup her şartta namazı kılanlar, tembelliklerinden veya başka sebeplerden namazı aklına getiremeyenlerle hatta namazı hayatına sokmaya karla nasıl empati kurabilirler. Tabii bu denklemin tersini de düşünebiliriz.

Hayatı boyunca helal haram demeden kazanmak için her türlü yolu mübah sayanlar, sadece helal lokma için gayret edenlerle empati kurabilirler mi? Hayatını laik, modern ve seküler dünyanın kavramlarıyla yaşamayı hedeflemiş çağdaş aydınlar(!) çağlar ötesi ve çağlarüstü bir din olan İslam'ın kavramları ile yaşayanlar hakkında empati yapabilirler mi? Hem onu anlamak ve iletişime geçmek için dahi olsa empati kurmak zorunda mı? Bence, hayır. Görevini veya yapması gerekeni bilirse bu adalete uygundur ve yeterlidir.

Düşünceler peşimizi bırakmıyor... Acaba ayet-i kerimelerde empati kurabileceğimiz pozisyonlar var mı? İşte bir tanesini hatırladım. "Eğer bütün insanlar (kafirlere verdiğimiz nimetlere bakıp küfürde birleşen) bir tek ümmet olacak olmasalardı, Rahman'ı inkar edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler yapardık. (Zuhruf Suresi, 33.) ayeti empatiye yönlendiren bir yol işareti...

Peygamber sözlerinde empati kurabilecek çok açık cümleler var. "Kendi nefsin için istediğini kardeşin için de istemedikçe olgun mümin olamazsın" ifadesi bizi direkt empatiye ulaştırır. Hemen ardından "mümin, müminin aynasıdır" sözü de duygusal eşitlemeye yöneltir. "İğneyi kendine çuvaldızını başkasına batır" atasözümüz de empati kurmanın, muhatabın halini anlamayı hissettirdiğini ifşa eder.

Prof. Dr. Kemal Sayar'ın "Koruyucu Psikoloji" kitabından empatiyi okurken aklıma takılan farklı bir yaklaşımı yani "Ağlayabilseydiniz anlayabilirdiniz" (Necip Fazıl-Reis Bey) prensibi üzerinden empatiyi değerlendirmeyi size bırakıyorum