Mesut ve Mesudiye'nin ikisi kız ikisi erkek olmak üzere dört çocukları vardı. Bu ailenin çoğunun ismi mesut kavramının türevlerinden olmuş olacak ki köyde onlara mesutlar derlerdi, isimleriyle sanki müsemma gibi de yaşarlar hepsi de mutlu bir yuvanın temsilcileriydi adeta. Mesutlar kendi hallerinde geçimlerini yapar hayatlarını mutlu mesut geçirirlerdi. Hamza ailenin en küçük oğluydu, okumak istiyordu ama babasınıın Mesut'u şehirde okutacak gücü yoktu. Mesut kah ırgatlık yapar, kah ormandan sırtıyla odun getirir ihtiyacı olanlara satar kah da yevmiye karşılığı tarla tapanda çalışırdı. Hamza dünyaya geldiğinde Hz. Hamza'nın kuvvetinde gücü olsun, onun gibi dinin hizmetinde olsun diye köyün ebe kadını Hünkar kadın tarafından adı konulmuştu. Hamza adına yakışır bir çocukluk yaşıyordu, akranlarına göre daha güçlü, toylarda, düğünlerde çocuklar arasında yapılan güreşlerde o bütün akranlarını yener şampiyon olurdu. Onun şampiyonluğunu köyün büyüklerinden dedesi Muğdat akide şekeri vererek onurlandırır, saçlarını okşayarak duygularının kabarmasını sağlardı.

Irgatlık yaparak aldığı yevmiye ile evin ihtiyaçlarını almak için gittiği şehirden eve dönen Mesut'un kucağına fırladı baba sevgisiyle Hamza. Babasının yüzüne dokunurdu şehirden geldiğinde, babasının yanakları pürüzsüz parlak olur ve hoş kokardı. Mesut'un yüzünün parlaklığı ve hoş kokusu şehirde yeni tıraş olması ile ilintiliydi. Hamza'nın en çok sevdiği şey de babasının şehirden aldıkları değil, şehirden geldiğinde güzel kokuyor olmasıydı. Babasının bu halini seviyor, kucağından inmek istemiyor, şehir hakkında sorular soruyordu. Sorularına aldığı cevaplara karşılık "Baba ben şehirde okula gideceğim onlar gibi temiz ve güzel kokacağım, köyde ırgatlık yapmayacağım." Hamza'nın bu çıkışına babası içinden alınırdı ama onu kıracak bir şey söylemez "Aferin benim oğluma, oğlum büyüyecek büyük yerlerde olacak" diyerek onu cesaretlendirir, okuma şevkini kırmak istemezdi.

Hamza'nın çocuklar arsanda ki gücü konuşuluyordu ama şehirde okula gidemeyecek olması alay konusu oluyordu. Hamza'nın yaşı ilerledikçe Mesut'u afakanlar basıyordu. Hamza'nın oyun çağından okul çağına geçecek olması Mesut'u kara kara düşündürüyor, geceleri gözüne uyku girmiyordu. Yatak onun için istirahat yapılacak yerden çok içine çivi konulmuş işkence yapılan yer gibi geliyordu. Geceleri yatak iyice batar olmuştu. Mesudiye "Bey hayrola neyin var, yatakta bir sağa bir sola dönersin?"

"Hanım Hamza'yı düşünürüm, Hamza şehre okula gitmek ister, nasıl okuturuz?"

"Bey, uyu hele sabah ola hayrola"

Sabah bütün hane halkı toplanır yapılan kahvaltıdan sonra herkes kendini üzerine düşen görevi yapmak üzere dağılırdı, o günde yine kahvaltı için toplandılar. Hamza babasının kendisini okutabilecek maddi durumunun olmadığını biliyor, kendince çözüm yolları bulmaya çalışıyordu. "Baba ben düşündüm, taşındım, her yıl köyün sürüsü için dışarıdan çoban getiriliyor, bu yıl köyün sürüsünü ben dağlarda gütmek istiyorum, buradan alacağım hak benim okuma masrafımı çıkarır."

Konuşulanları sessizce dinleyen Mesudiye "Olmaz, yağmuru var, çamuru var, şimşeği var, yıldırımı var, ben sana nasıl kıyarım, sana kıyamam."

Enine boyuna konuşuldu, düşünüldü, tartışıldı, Hamza'nın köyün sürüsünü gütmesine karar verildi. Mesut bir çırpıda koşu verdi muhtar Hakkı'nın yanına, sürüyü bu yıl dağlarda Hamza'nın güdeceğini, dışarıdan çoban getirilmesine gerek olmadığını söylemek için. Muhtarın da gönlü buna razı oldu.

Mesudiye'nin itirazına rağmen Hamza annesini ikna etti. "Anne ben okumak istiyorum onun için okul ihtiyaçlarımı ve masrafını ben kendim kazanmaya çalışacağım. Unutma ki bugün kıyamazsan benim iş yapmama, yarın senin sırtından hiç inemem, ha bire sana yük olurum sonra ömür boyu pişman olursun. Benim biricik anam bana demez misin oğul 'Emeksiz ekmek olmaz'. Ben emek sarf etmeden zorluklar çekmeden hayatta nasıl başarılar elde ederim? Benim dünyam şu köyün sınırları olur, unutma anacığım bu dünya bu köyün sınırlarından ibaret değil dışarıda düşünemeyeceğimiz büyüklükte bir dünya ve yaşam şartları var."