Geçtiğimiz hafta yaşanılan olaylar bize bir şeyi tekrar tekrar öğretiyor aslında. Ne olursa olsun eleştirel bir düşünce modelini çocukluktan itibaren öğretmeli ve öğrenmeliyiz.

Eleştirel derken Allah ne verdiyse muhalif bir duruş olarak ifade etmiyorum.

Eleştiri kelimesini biz hep olumsuz olarak nitelendirdiğimiz için bu düşünceye kapılıyoruz aslında.

Körü körüne bağlanma, sevdiği lideri, hocası vs. hiçbir sorgudan geçirmeden her dediğini kabul etme, itiraz etmeme... Diyorsa vardır bir bildiği, yapıyorsa boşa yapmaz anlayışı...

Sanırım doğu toplumlarının en temel sorunlarından biri... En ufak bir eleştiriye gelememe, eleştiri yapanları bir anda hain, ırz namus vatan düşmanı ilan etme hastalığı...

Sohbetlerde hocalar ne güzel anlatıyor. Hz. Ömer ile bir kadının mehir konusundaki hikayesini....

Hazret-i Ömer (r.a.), kadına verilen mehrin azami/maksimum miktarını tayin etmek ister ve bu maksatla bir hutbelerinde,"Kadınlara mehir verirken ifrata/aşırıya gitmeyin" der.

Bunun üzerine, cemaatten, onu dinlemekte olan bir kadın şöyle itiraz eder: 'Ey Ömer, senin buna hakkın yok. Zira ayet-i kerimede Cenab-ı Hakk, 'Birisine yüklerle (mehir) vermiş olsanız bile, onun içinden bir şey almayın' (S. Nisa, 20) buyurmuştur.

Hz. Ömer (r.a.)"Ömer yanlış yaptı, kadın doğru söyledi" der ve kadını haklı bulur ve kararından vazgeçer.

Anlatmak kolay da iş uygulamaya geçince sorun var. Birimiz sohbet veren hocaya bunu diyeceğiz. Şıha, şeyhe bunu diyeceğiz. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Parti Başkanına bunları diyebileceğiz. Kolay mı Allah aşkına?

İşte geçtiğimiz hafta yanlış bir ifade kullandı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan. İslam'ın güncellenmesinden bahsetti.

Salon -Emine Hanım hariç- alkış yağmuruna tuttu. Aynı Erdoğan ertesi gün yanlışını anladı ve haddime değil dedi. Yine aynı kesim alkışladı.

Oysa üslubuyla bunu dile getirmekte ne sakınca var Allah aşkına. Cennetle müjdelenmiş Ömer hata yapıyor, hatasını bir kadın düzeltiyor ve bunu ballandıra ballandıra anlatan hocalar hatadan münezzeh -haşa ve kella-

Fatih'i, Yavuz'u, Kanuni'yi uyaranları anlatıyoruz da benzer uyarıları sosyal medyada incitmeden efendice yaptığınızda başınıza gelmedik kalmıyor.

Biz eleştirilmekten hoşlanmadığımız için sevdiklerimizin de eleştirilmesine dayanamıyoruz. Ne çocuğumuz, ne anne babamız, ne eşimiz, ne dostumuz kimsenin en ufak dahi uyarısına tahammülümüz yok. Çünkü biz hata yapmayız.

Böyle olunca da parti liderimiz, hocamızın da hata yapamayacağını düşünüp bir anda en ufak bir eleştiride aslan kesiliyoruz onlar için.

Bunu aşmanın yolu da çocuklarımıza eleştirel düşünmeyi öğretmekte... Fakat bunu öğretmenimiz yapmazsa, bunu -tüm tarihi şahsiyetlerimizi adeta hatasız Peygamberane anlatan-tarih kitaplarımız yapmazsa, ailede anne baba yapmazsa çocuklarımız nasıl yapacak ki? Siz de haklısınız...