Seçimlerin açıklandığı günde kalkıp da başka konulardan yazmak pek sıkıcı geliyor olsa gerek. Zira popüler konu bu, gündem bu. Herkes ulusal gazetelerden mesele ile ilgili usta kalemleri okuyabilir. Ben de öyle yapıyorum.

Ancak benim bir fikrim var bu gün için.

Tabii bazen dikkat çeksin diye aşırıya kaçan cümleler kuruyorum. Bilenler bilir? İşe yarayıp yaramadığını bilmiyorum. Aklım boş durmuyor üretiyor sürekli. Farklı bakmak, başka açıdan görmeye çalışmak zihnimin kabiliyeti.

Mesela dün Ticaret Sanayi Odasına başkan seçilen İmam Hatipten dönem arkadaşımız Yavuz Uğurdağ'a hayırlı olsun ziyaretine gitmiştik Bihmed ve İhmed olarak. İkinci katta merdiven başında bir mescit ve hemen yanında da enerji odası... Birçok insanın gözünden kaçmıştır belki alt alta yazılmış bu ibareleri "anlam bütünlüğü" içinde okudum. Yeni başkanın mahareti olsa gerek diye bir de hüsn-i talil (güzel sebebe bağlama) sanatını ihya etmiş oldum.

Mescit, Enerji Odası... Harika bir tasarım. İnsanlar ibadet yaparken ne büyük enerji depoluyor, değil mi? Rahmanla gönül bağını kuvvetli tutanlar hayata daha anlamlı bakıyor ve yaşıyorlar. Gençken gönlü mescitlere bağlılardan olmak ne güzeldir, tecrübeyle sabit...

Lakin benim anlatacağım asıl fikrim bu değil...

Geçen gün sınıfın birinde kıyafet konusu açıldığında, "diz kapaklarından yırtık pantolon giyenleri anlamıyorum" dedim. Demez olaymışım, bu günler de diz üstü yırtık pırtık giyenleri görünce şükredecek hale geldik sanırım. Neyse, öğrencinin biri "Hocam, bırakın herkes istediği gibi giyinsin" demez mi? Akıl boş durmadı hadi gizlemeyeyim Allah söyletti. (gerçi her bir fiilimiz Onun emri ile olur) "Tamam oğlum, ben de senin dediğini diyorum. Giyinsinler, giyinsinler tabi, yeter ki giyinsinler..." deyince zeki çocuk meseleyi ve mesajı kavradı.

Aslında ben bunu da anlatmayacaktım.

Yazarken düşünme imkanımız da oluyor. Ne yazacağını tabii ki de düşüyorsun ancak doğru yanlış bir fikir olup olmadığını birlikte düşünüyoruz.

Şimdi diyorum ki ben;

"Oğlum kocaman bir "egon varsa" senin Tanrıya ne ihtiyacın var? Seni bu kadar peşinden sürükleyen arzu ve isteklerin varsa "ayet ve hadislere" ne gerek var. Sen zaten kendi dinin kurmuşsun."

Bu düşüncem bir ayetten ilham alınarak söylenmiş bir cümledir. "Nefsini ilah edineni görmedin mi?" diye başlıyor Furkan Suresi 45. ayeti kerime.

Son dönemlerde deistler türedi deniyor ya. Bireysellik girdabında debelenen "ben oldum" delisi, "bu hayat benim, nasıl istersem öyle yaşarım" deyip de başkalarını hayatına müdahale ettirmeyenler. Neyse özgürlüğün tadını çıkaralım, diyorlar herhalde.

Son viraj asıl incelik şurada:

Egosunu tanrı edinip kendi arzu ve isteklerini yüceltenler İlahlığın nasıl bir şey olduğunu gördükten (ki mümkün değil )sonra mı İslam'a teslimiyetin güzelliğini belleyip kuvvetli bir imana sahip olacaklardır. Belki ama bilmiyorum.

Ayeti kerime: Onlar hayvanlar gibidirler, belki daha da şaşkındırlar. ... Onların kalpleri var fakat (hakkı) anlamazlar, gözleri var fakat (gerçeği) görmezler, kulakları var fakat (doğruyu) duymazlar." Buyuran Rabbimiz tövbe kapısını asla kapatmıyor.

Kul olarak yaratılmış bir insan böyle "Ben... Ben..." ne kadar bencil, egoist, enaniyet sahibi (hepsi aynı manada) olduğunu gördükten sonra haddini bilecek ve Yüceler yücesine teslim olacaktır. Özgür insanlar yine özgürlüğünü kullanarak teslim olmayı seçebilirler huzuru hissederlerse.

Üstat Necip Fazıl'ın "Bir Adam Yaratmak" isimli eserinde olduğu gibi... Tiyatro yazarı, bir eser ortaya koyar. Yazdığı eserdeki başkahramanın hayat çizgisine uyan bir kader yaşar. Bunalım takılır ve "olmazı zorladın, haddi aştın ve karşına kendin çıktın" gibi sayıklamalar yaşar.

Belki buradan bir çıkış yapar bu egoist nesil... Başka diyarlarda, uzak zamanlarda arar kendini. Kayıp nesiller, bilinçli ve kasıtlı olarak ağzıyla söylediği "ben de Müslümanım" türküsünden vazgeçer. Egosunu ayağının altına alır ve "beni Allah tutmuş, kim eder azat" secdelere kapanır. Yine de ümitliyiz geleceğimiz olan nesillerden.