23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutladık. Çocuklarımıza ve onların çocuklarına ve onların da çocuklarına, üzerinde özgürce yaşayabilecekleri daha güçlü bir ülke bırakmak ıçin; gerçek meselelerimizi, gerçek gündemlerimiz yapıp, gerçekçi ve samimi bir şekilde konuşup halletmeliyiz. Misal egemenlik meselesi.

23 Nisan 1920' de, Milli Mücadele devam ederken Büyük Millet Meclisi'ni (BMM) açarak, o mecliste çıkarılan anayasalarımıza "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" yazarak tarihi sürecimizde yeni bir aşamaya geçmişiz, ülke yönetiminde söz söyleme yetkisini millete vermişiz. Vermişiz yetkiyi millete fakat, "uygulamada millet ülke yönetiminde ne kadar söz sahibi olmuştur, egemenlin yetkisini ne oranda kullanabilmiştir? " sorusunu samimi ve kompleksiz bir şekilde cevaplamalıyız ki, egemenlik bayramını hedoye ettiğimiz çocuklarımıza daha müreffeh bir ülke bırakabilelim.

"Osmanlı'da halk ülke yönetiminde söz sahibi değildi" şeklindeki saçma söylemle başlamalıyız meseleyi özetlemeye. Çünkü arızalı olan ve halletmemiz gereken meselelerimizden birisi de Osmanlı'ya ve tarihimize bakış açımızdır.

"Osmanlı'da bilgisayar yoktu" cümlesi ne kadar saçma ise, "Osmanlı'da seçim yoktu" cümlesi de o kadar saçmadır. Dünyada seçim, millet egemenliği gibi olgular 1789 Fransız ihtilali sinrası ortya çıktı, yani henüz icat edilmeyen birşeyi Osmanlı nasıl kullanacaktı. Kaldı ki 1789' un hemen ertesinde Osmanlı değişen dinamikleri dikkate alarak; daha 1808 yılında Sened-i İttifak'ı imzalamış, 1839 Tanzimat,1856 Islahat fermanlarıyla, 1876'daki tarihimizin ilk anayasasıyla,1877 ve 1908'de iki kez geçiş yaptığı Meşrutiyet yönetimiyle, yönetimsel alanda değişim çabasını ortaya koymuştur.Başarmış başaramamış ayrı mevzu ama tarihi gerçek bu. Geçmişimizi karalamak, çocuklarımıza, aşağılık kompleksinden başka ne kazandırır? Artısı eksisiyle geçmişini sahiplenmek, milli kimliğini korumanın ilk şartıdır. Çünkü, Milli kimliği olmayanın milli egemenliği de olmaz.

Gelelim kısaca Osmanlı sonrasına.1923'te yeni devletimizi kurduktan sonra, 1950 yına kadar ülkede tek parti dönemi yaşandı. 1924'te TCF, 1930' da ise SCF adında iki parti kurulsa da birincisi yaklaşık yedi ay, ikincisi üç ay açık kalmıştır. Yani millet egemenliği tek partiyle sınırlı kalmıştır. Üstelik kadınlara seçme ve seçilme hakkı 1934 yılında tama olarak verilmiştir. Demekki 1934'e kadar milletin yarısı egemenlik hakkını kullanmamıştır.

Bazı meseleri ve bazı zaman dilimlerini konuşulamaz kabul edip tabulaştırmaya gerek yok, her dönemin kendine özgü şartları olduğunu unutmadan, her dönemi ve herşeyi konuşabilmek lazım ki, kısır ve boş tartışmaları aşabilelim. Ve daha güzel yarınlar inşa edebilelim çocuklarımız için.

Geleim 1950 sonrasına. Yaşanan dört darbe var, her darbe milletin egemenliğine ve çocuklarımızın geleceğine ihanet olmuştur. O darbelerin iç ve dış dinamiklerini konuşmak ve aydınlatmak çocuklarımızı aynı tuzaklardan korumak için şarttır.

-Günümüzde medya insanları ne kadar yönlendirmekte, bu yönlendirmeler egemnliğin milletçe kullanılmasını nasıl etkilemektedir.

-Özellile STK görünümlü bazı yapılar yaptıkları anarşist eylemlerle milletin egemenliğine nasıl gölge düşürmektedir..

- Ekonomik gücü olanlar, nedya gücü olanlar, kendilerini milletin üstünde görüp milletin değerlerine ve tercihlerine hakaret ederlerken egemenliği tekellerine almak için neler yapıyorlar...

Ve benzeri soruları açık yüreklilikle, samimi şekilde sorup cevaplamalıyız ki milli egemenlik tam tecelli etsin, sözde kalmasın, seçimler herçekten halkın seçimi olup halka "seçimcilik oyunu" oynatılmasın. Çocuklarımızın ve devletimizin geleceği için; egemenliğin medyaya yada dolara yada emperyalist güçlere yada onların içerdeki maşalarına ait olmadığını ifade ederek tüm çocuklarımıza güzel bir gelecek diliyorum. Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin.