Bir babanın ardından dökülen gözyaşları, evlatların yüreklerini bir kez daha titretiyor. Emellerin, isteklerin veya hedeflerin, her ne dersiniz deyin hayat ile arasına giren ölüm, insanı nefessiz bırakıyor. Emr-i ilahi bütün haşmetiyle insanın yüreğinin üzerine çöküveriyor.

Ölüm karşısında insan hala aciz. Hayat karşısında da öyle. Çünkü "Hanginiz daha iyi amel işleyeceksiniz diye ölümü ve hayatı yaratan Allah'tır." İyi ki Rabbimiz var, iyi ki ahiret var, iyi ki ebedi cennet ve cehennem var. Yok oluş diye bir safsata ayaklarımıza dolaşmamalı. Biz dünya ahiret bağlantılı bir inancın insanlarıyız.

Çok uzaklarda, taze bir kabrin başından yazıyorum. Kadim dostumun sevgili babasını ahirette uğurladığı bir mekandan, Afyonkarahisar'ın Tazlar köyünden. Daha önceki akşam, pazar günü için hep beraber İstanbul'a gitme planları yapılmıştı ama hüküm öyle değilmiş. Allah'ın dediği olur ve oldu. Bu salgın günlerinde ecel, yağmur olup üzerimize yağıyor sağnak sağnak... Aslında dünya döndüğü her vakit bu böyleydi ama bu sefer sanki sicim gibi sırılsıklam ediyor gönülleri. Ölüm karşısında her vakit kalbimin titreşimlerini kontrol ediyorum. Rikkat sahibi mi, durumdan etkileniyor mu diye... Fakat korkutuyor bu kalp beni, bu yürek ürkütüyor.

Ağızların tadını kaçıran, meclislerin neşesini söndüren ölüm, her daim aramızda elini kolunu sallaya sallaya gezdiği halde, hayata daha gafil bir istekle, daha bir sonsuz umutla sarılan insanlar olmaya başladık. Aslında nasıl ki insan evladı; doğuyor, cemiyet yapıyor, evleniyor, çoluk çocuk sahibi oluyor ve en sonunda ecelin pençesine takılıp bu dünyadan göçüyor... Tüm bunlar normaldir. Ölüme büyük bir mana yüklemenin anlamı yoktur diyemem bu sıradanlık çok başka bir şey... Yaşanan hayat tersine dönüyor, insan kabirde yoldaşlık edecek bir amel sahibi olmaktan çok uzağa düşüyor. Sadece kazandıklarıyla yolculuk yapacağını unutuyor.

Ne malı mülkü ne de evladı o yolculukta hiçbir şey yapamıyor. Bunların cenaze törenine katkıları söz konusudur tabii. Parasıyla güzel bir mekan alıp cenazeye katılan misafirlere her türlü memnuniyet dolu hizmet yapılabilir. Evlatları, akrabaları kabrin başından geri döner ama kabirden sonraki yolculuk salih amelle... Ne değerlidir bu salih amel, ne hoş bir yol arkadaşıdır bu salih ameller.

Tazlar Köyünün yumuşak toprağına soğuk bir bedeni, bembeyaz kefenler içinde bırakıp da dönerken yaşlı bir adam: "camide dört kişiydik birimiz eksildi" dediğinde kalbimde farklı bir huzur zuhur etti.

Çünkü kabirden öteye en sağlam dost namaz olsa gerek. İlk suallerden biri namazdır. Hakkıyla kalabilmeyi, o vesile ile kul olabilmeyi nasip etmişse Rabb'im... Ölüm de zor değil, ölüm ötesi de.

Çevremdeki dostlara baktım... Genellikle hep babaları ölmüş, anneleri hayatta. Demek ki hep yetim kalmışız öksüzlükten önce. Ama yarım asırlık ömrü deviren biri olarak hem yetim hem öksüzüm. Babamın, vefat ettikten sonra hayatıma bu kadar müdahale edebileceği, her köşe başında onu hatırlayabileceğimi daha önce hiç düşünmemiştim.

Birkaç yıl önce kasımın üçüydü. Dört kişilik ailemizin üç kişiye düştüğü bir tarihti. Dedesinin yanı başında uyuyan oğlum, o dünya neşvesi, o mutluluk kaynağı dedesinden ayrıldığı hayli zaman oldu. Şimdi yalnızlık yorgan olmuş üzerine örtmekte.

Baba öldü mü, insanın içinde bir çocuk da ölür, çocukluğu ölmüş olur. Baba öldü mü, hayatın yükü evladının sırtına kalır bütün ağırlığıyla. Baba öldü mü, artık sana yol gösteren sözleri kalır yüreğin ortasında.

Bir kalp sekmesi vesilesiyle aniden ölebilecek insan hazırlıklı olmalı. Cenazeyi kıldıran imam, veciz bir söz ile meseleyi özetledi. Dünya fani, ölüm ani.. Her ölüm anidir. Zira meşguliyet etrafı sarmışken yapabilecek amellere sırt dönmemeli...

Evin kışlık odununu hazırlarken, baharın tarlada yapılacak işleri planlarken ölüm hep yanı başında..

Ölümü başa kakmadan hayatın yanında düşünebilmek hünerdir belki de. Her şey eksiktir, kusurludur. Ölmeden önce ölebilecek imanlı gönüllere, aydınlık zihinlere ihtiyacı var insanların. Ölüme hazırlananlar hem dünyayı hem de ahiretini de inşa ederler.