Sosyal medya üzerinde görmüş olduğum bazı fotoğraflar dikkatimi çekiyor. Sevgili dostlarımız kendilerine ait kiraz bahçelerinde, çilek bahçelerinde erik bahçelerinde vb. yerlerde poz veriyor ve bereketin neşv ü nema bulduğu bir fotoğraf paylaşıyorlar.

Dut ağacının koyu yeşil geniş yaprakları arasında, dallarına tutuşturulmuş gibi görünen baş parmak kalınlığındaki bembeyaz dutlara uzanırken sabitlenmiş bir fotoğrafımı ben de sosyal medyada paylaşayım istiyorum. Facebook'ta gördüklerimiz yabancı insanlar değil yakın arkadaşlarımız...

Ne olur (hiç bir zararı yok anlamında) biz de fotoğraf ile değil de böyle kelimelerle anlatsak bolluk ve bereketi. Lakin kelimeleri fotoğraflara tercih ettiğimi söylemeliyim. Zor ve zahmetli bir yöntem ama kolaycılık tuzağından uzak kalmak iyi geliyor bana. Hem, birlikte fotoğraf çektiğiniz meyveler de bir gün içinde yetişmiyor değil mi?

Duyu ve duygularımızı hareketlendiren mana, kelimelerin içinde saklıyken fotoğraflar sadece dış yüzeyi/biçimi gösteriyor. Gözler de sadece görünen şeyleri fotoğraflıyor.

Herkeste oluyor mu bilemiyorum. Çoğu kere aklıma geliyor "Allah'ın nimetini saymaya kalksanız asla sayamazsınız" ayet-i kerimesi... Sonra Rahman süresinde otuz bir defa tekrarlanan o ayetler de ardından dökülüyor dudaklarımdan: " Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?" (Fe-bieyyi alai Rabbiküma tükezziban.)

Şahsi düşüncemdir yani öyle algılıyorum. Daha çok şükredesim daha çok hamd edesim geliyor, içim içime sığmıyor ve vicdanımda gür bir sesle: "Rabbim, senden başkası bunu yapamaz, senden başkasının gücü kuvveti yok. Bu kadar ahenk, bu kadar güzellik, böyle lezzet sadece senin ikramındır."

İkram demişken... Dün, balkonda oturan yaşlı komşuma iki avuç dut toplayıp ikram edeyim diye düşündüm. Tövbe, tövbe... "ben ikram eden değilim ki asıl ikram eden kerim olan Allah'tır. İkram Allah'tan iken herkes tatmalı, diye düşündüm. Şimdi hamd ve şükrümüz daha derinden, daha içten değil mi?

Bugünlerde dut ağacının tepesinde iken zihnim de boş durmuyor, düşünüyorum. Aklıma, edebiyatçı olmanın da etkisiyle olsa gerek, teşbihler yapasım geliyor. Sanki "dal" isimli kudret parmaklarından bize uzatıveriyor onca lezzetli meyveyi Rabbimiz.

Biz uzanıyoruz ya, onları dikkatlice koparıp nimet diye ağzımıza atıyoruz ya, düş dünyamız da boş durmuyor, gönlümüz de. Şükürle, zikirle, fikirle besleniyoruz. Rabbimiz adeta nimetlerini saçıyor bahar mevsiminde.

Ölümden sonra dirilişe örnek verdiği ayetler de kıştan sonra tabiatın nasıl canlandığını zikrediyor. Ben de düşünüyorum canlı olmak üretmekle birebir ilişkili bir kelimedir. Canlanan tabiat sürekli ve bolca üretimde.

Bilgiden ve bilinçten/şuurdan yoksun, cahil insanoğlu hapur şupur Ya Rabbi şükür....

Hayat-ölümden ilişkisini anlatan ayet-i kerimeler de delil olarak sunulan bu tabiat manzarası tefekkürümüzü, teşekkürümüzü pekiştirmesi gerekiyor.

Kul olarak insan, ne kadar büyük teknolojiler, ne kadar karmaşık alet edevat yaparsa yapsın Allah'ın yarattıklarının karşısında boyun kıracak/bükecek ve "Ya Rabb'i her şeyi yapan Sensin" dedikten sonra "her iş Allah'a döndürülür" şuuruyla yaşayacak.

Sosyal medyada bazen çok güzel hayvan resimleri, çok mükemmel bebek fotoğrafları, çok güzel tabiat manzaraları (gün batımı, yeşillikler ya da ışıklar altında şehirleri) görüyoruz.

Biraz dikkatimizi artırdığımızda fotoğrafın halinden makinenin kalitesi, sanatçının kabiliyeti gibi alanlara kayar ilgimiz. Anlatmak istediğim de böyle bir şey. Bütün bunları toplayan kapsayan bir şuur yakalamak gerekiyor hayatı doya doya yaşamak için.

Yazımızı okuyanlar umarım böyle baştan beri sözü edilen fotoğraflarla karşılaştığında tefekkür ufuklarında kanat çırparlar. Gönüllerinde hamd, dillerinde zikir mekan tutar.

Tefekkür dolu nazarınız olsun efendim. Selam ve dua ile....