Film arşivimde yerini almış bir filmdi ki yıllar önce seyretmiştim. Paylaşmak amacına matuf bir mantıkla biriktiğin onca filmden en arkada kalanlardan biri idi. Konusu şöyleydi: Para kazanma amaçlı bir yarışma düzenlenmiş ve bir hapishane de kimi gardiyan, kimi hükümlü, kimi hizmetli görevlerinde bulunacaklardı. Kavgasız bitirirlerse herkes ödülü kazanacaktı.
Düşünce bir harikaydı. Dünya üzerindeki rollerimizi var ve biz bu rolleri geçici bir süre üstleniyoruz. Rol yapmanın yapmacıklığı ortada iken rolleri gerçek gibi görenler işin rengini değiştiriyordu filmde. Çok ufak bir yemek sırası tartışmasında rol görevler gerçek işler gibi algılandı ve işler karıştı. Hapishane müdürü tırnaklarını gösterdi, gardiyanlar da gücünü… Mahkumlar da birlik oldu. İşte dünya savaşı.
Ortalık kan revan, morarmış suratlar, kan damlayan dudaklar vs… Aslında her şey belliydi. Kurallar, yönetmelikler, tüzükler, talimatnameler… Her şey yerli yerindeydi ve herkes biliyordu bunları. Ne oldu da bu itiraz geldi.
İhtilaf oldu, kavga gürültü ve son gün hapishanenin kapısı açıldı. Sınavda olduklarını ve burada on beş gün kalıp rollerini oynayacak ve ceplerini dolduracaklardı ama şimdi kaybetmişlerdi. Bir arkadaşları da ölmüştü.
Nasıl bir çıkarsama yapılması gerektiğini işaret etmeye gerek var mı bilmiyorum. Bir teşbih ya da bir leff ü neşir sanatı üzerinden götürmek gerekirse şunlar sıralanabilir. Bu dünya hapishanesinde her birimize bir rol biçilmiş. Sen anne, sen baba olacaksınız. Size evlat vereceğiz bakalım nasıl eğiteceksiniz on beş gün kadar kısa atmış-yetmiş yıl yaşayacaksınız. Yaptıklarınızla kazandığınız bir cennet mükafatı olacak.
Kiminiz müdür, kiminiz öğretmen, kiminiz de öğrenci olacaksınız. Okul denen mekanda eylem içerisinde iletişim kuracaksınız. Hadi kurallar, yönetmelikler ve her şey hazır. Herkes uygulayacak sorumluluk sahibi olanlar yetkili kişilerdir. Görevleri olanların hakları da vardır.
Aslında siz sadece bir robotsunuz. Kurulmuş ve kurgulanmış bir robot. Zembereğiniz boşaldığı kadar çalışabilir ve ilerleyebilirsiniz, demeden yaşanacak tüm şartlar hazır.
Bir robot veya bir mankurt olsaydı insanlar, olay bitmişti. Ancak yaratıcı olan Rabbimiz bir imtihan sırrı gizlemiş ve karıştırmış şartları. Meziyetler vermiş, zayıflıklar ikram etmiş. Her yeteneğin ardına bir kusur gizlemiş. Akıl vermiş, nefis katmış. Tüm bunlar sınavın cevaplarına etki edecek unsurlardır.
Dostluk kurmak varken, dostluğu devam ettirmek varken, düşmanlık neden?
Aslında bir satranç tahtasını izler gibi bakmak lazım hayata. Her taşın değişik hareket kabiliyeti var. At başka yürür, fil bir başka ilerler. Satrançta da bir rakip var. Hayatın sırrı bu rakipte gizli. Yenip memnun olmak var, yenilip üzülmek. Taşları kafamıza göre yürütürsek olmaz. Oyunun adı değişir o zaman. İnsanların tutum ve davranışlarını belirleyen içgüdüsel arkaplan çok önemli.
Her insan, bir maden gibidir. Yönetmeliklerin uygulamasında dostluğunu zedeletmeyenler ve dostluğa kıymet verenler değerli insanlardır. Şahsiyetini, yazılı metinlerin altına ve ardına gizleyenlerin dili soğuk ve itici olmuştur her zaman. Eskiler ne demişler “Sen ağa, ben ağa. Bu ineği kim sağa?