Hafta sonu görevli olduğu salonda düğünün biri biter diğeri başlar idi. İşaret parmağına kaçıncı kez fotoğraf makinesinin deklanşörüne bastığını bilemezdi.

Yaptığı işi sevdiğinden ve işin inceliklerini bildiğinden yorgunluğunu ancak gecenin geç vaktinde eve dönüp yatağına uzandığında anlıyordu.

En çok gelin ve damadın fotoğrafını çekiyor, onların sağında solunda yer alan yakın akrabaları ve misafirleri bir karenin içinde (sonsuza değin biraz abartı olacak ama) topluyordu.

Düğün fotoğrafçısı kızın kamerasının merceğine yansıyan onca görüntü birbirine benzerken nadir de olsa unutamayacağı simalar gözünün ne geliyordu.

Bazen çok tatlı bir kız çocuğu dikkatini çekiyor bazen masmavi gözlü bir ufak bebek bazen de gönlünü kaptırabileceği bir delikanlı...

Çektiği fotoğrafları makinenin kartında biriktirir sonra düğün salonunun kapısında oturan arkadaşına ulaştırır, o da fotoğrafları basıp beyaz bir çerçeveye yerleştirirdi.

Günlerden bir gündü... Benzer bir hafta sonu olacağını tahmin ettiği düğün tarihi alacak beyefendiler geldiler. Lakin o gün düğün sahiplerinden birinin uyarısı canını çok sıkmıştı.

Onca düğün arasında unutamadığı ve ruhunda derin izler bırakan o damat efendiye olan kızgınlığı geçmiyor lakin onun düşüncelerine hak veriyordu.

Salonu tutacakları gün patronuyla konuşmuş düğünde olabilecek her şey tek tek sıralanmıştı. Düğün pastası, düğünde çalınacak müzikler, dekorasyon, nikah merasimi ve düğün fotoğrafçısının o gece giyeceği kıyafet bile.

O güne kadar düğünde ne giyeceğini hep kendi karar vermişti. Daracık kot pantolonun arka cebine sıkıştırılmış cep telefonu, sıfır kollu turuncu renkli bluzu ile kendini rahat hissediyordu.

Damat Efendi: "Düğünümüze mazbut insanlar gelecek çoğu tesettürlü olacak, ambiyansı bozmaması için fotoğrafçı bayanın kalabalığa uyum sağlamasını istiyorum." demişmiş.

Patronundan böyle bir uyarıyı alan fotoğrafçı kız, önce nefsine hakim olamamış, kim ne karışır benim kıyafetime deyip ateş püskürmüştü.

Neredeyse o düğünde kendisinin görev yapmayacağını beyan edip fotoğraf çekmeyeceğini söyleyecekti ki patronu "ambiyas" deyince sustu. Sanatsal ruhu depreşmiş, "uyum önemli tabii" diye diye kendini sakinleştirmiş ve merakla düğün tarihini beklemişti.

Düğün fotoğrafçısı genç kız, kendisini çok asri yani modern yani dinden ya da geleneklerden uzak kabul etmesine rağmen tesettürlü olup da erkeklerin karşısında çekinmeden, alabildiğine oynak danslarla arzıendam edenleri görmüş hatta buna alışmıştı.

Anneannesinden öğrendiği kadarıyla bir kadının yabancı erkekler karşısında oynaması, kırıtması bile fitneye (her ne demekse) sebep olurmuş. (YARIN DEVAM EDECEK İNŞALLAH!)